YILAN KALESİ – SİRKELİ KÖYÜ VE BİR DOST…
Gökten düşer gibi mi, yoksa şimşek çakar gibi mi desem, bir hızla ilçeye sanki bırakılmıştı. Boydan boya ve enine ilk gün caddelerini dolaşıverdi. Şirinimsi park ve bahçeleri çok hoşuna gitmişti. İnsanları çalışkan olmaya çalışkan ve sevecen, hem de misafirperverdi. Gönül rahatlığı ile işine burada devam etme mecburiyeti vardı üstelik. Kadere boyun eğmek mukadderattır diye düşündü ve teselli etti burkulan kalbini bir anda. “Hayatın cilvesi” dedikleri buna benzer bir şey olsa gerek her halde, dedi ve zamana bıraktı her şeyi.
Daha ilk günlerde bazı dostlar edindi, sevinçliydi doğrusu. Hatta yıllar öncesi telefon vasıtasıyla tanışmış oldukları bir hemşerisi bile haber verir vermez yanına şıp diye gelivermişti. Arabasına alarak önemli tarihi yerlerden bir tanesine gezdirmeye götürmüştü Eren Çelik Bey.
Manzarası masalımsı bir yerden Ceyhan ve yöresini seyrettiler, hem de “Şahin Yuvası” na benzeyen lokantanın terasında biralarını da yudumlayıp çerezlerden atıştırmışlardı. Büyük bir ihtimalle Alman asıllı, sırtı yarı çıplak turist kızın endamını çaktırmadan süzdü. Erkeklerin geneli inkar etse bile, tamamı hoşlanır ecnebi kızlarından. Sarışının yarı gizli bakışları o an için kolaçlanmıştı fantezi dünyasının merkezine. Yanındaki yaşlı adam her şeyden soyutlanmış görünümü ile durmadan bir şeyler konuşuyordu. Görünen bu genç ve alımlı sarışını tatmin etmediği izlenimi has olmuştu beyinlerde.
“Elin ecnebisi, boydan boya dolaşır senin Anadolu’nun tarihi güzelliklerini, sen ise düşmüşsün üretim sevdasına, ekip biçmektir hep işin. Hani bir söz vardır Türkçe’mizde “Çok yaşayan değil, çok gezen çok bilir” demişler ya, doğru söylemiş atalar ağabey. “Yılan Kalesi” tarihe ışık tutan bir abide, ovaya sıralar halinde dizilen köyleri görüyor musun ? Sirkeli Köyü, benim doğup büyüdüğüm köy, güney istikametine nazlı nazlı akar Ceyhan ırmağı. Demir yolu da içinden geçer ve ayni istikametten döner gider Adana’ya…
Atalarım Balkanlardan göç edip, bu köyün kurucuları olmuşlar. Geceli gündüzlü çalışıp çabalamışlar. Bu mümbit topraklar bir’e bin verir kuşkusuz. Bir mahsulle yetinmez özelliğine sahip toprak ana, cömerttir, bilirsiniz. Hele bizim Çukurova, bir cennet diyarıdır desem yalan olmaz her halde. Bu uçsuz bucaksız ova, dünyaya bedeldir. Sayısız uygarlıklar gelip geçmiş bağrından ve en nihayet Türk Milleti yurt etmiştir kendisine asırlar önce buralarını. Kurtuluş Savaşı esnasında kan ile sulanmış bu topraklar. Yedi düvel düşmanı perişan etti Mustafa Kemal Paşa orduları ve kuruldu Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Geçmiş tarihe mazi derlerde geçerler. Doğru değil, geçmiş tarihimizi iyi bilmek lazım “ dedi, sustu.
Hak vermemek elde değildi, önemli bir konuya parmak basmıştı bir dost !..
|