hürbalkan internet dergisi
  Embiya Çavuş
 

Bulgaristan’ın Şumnu ili Mahmuzlu köyünde 1926 yılında doğdu. 1933 yılında ilköğrenimine başlayan Çavuş, 1937’de Kemallar şehrinde bir yıl olmak üzere rüştiye (ortaokul), 1938-1941 yılları arası Şumnu ilinde medrese eğitimini tamamladı. Okul hayatı devam ederken resme merak sarmıştı ve amatör çalışmalarda bulunmuştu. 1944 yılında Ermeni asıllı okul müdürünün hışmına uğrayarak ilelebet Bulgaristan eğitim sisteminden mahrum bırakılmıştı. Ancak 1945 yılında komünist rejimin başa gelmesiyle eğitim sistemine geri alındı. 1945 yılında nüvvab (lise) okuluna başladığında, Türk okulları kapatılmıştı. Bunun üzerine beş arkadaşıyla birlikte sonradan Türkiye tarafından tescil edilecek olan “Bulgaristan Türklerinin Varlığını Benliğini Koruma Teşkilatı’nı” kurdu.

1946 yılında kırk beş günlüğüne çalışma kampına gönderildi. 1947 yılında Gümülcine dönüşünde askeri istihbarat alanında (RO) yaralanmış olarak bulunup Varna’ya gönderildi. Varna’da işkencelerle geçen bir yılın ardından; 1948 yılında teşkilat kurmaktan, casusluktan ve Tito ile Georgi Dimitrov’a suikast girişiminde bulunmaktan ölüm cezasına çarptırıldı. 1949-1956 yılları arasında “ağarlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile Belene’de kaldı. Batı dünyasının baskıları sonucu komünizmin birçok ağır hapishanesi kapatılırken, kendisini önce Plevne’ye sonra Sofia’ya naklettiler. 1963 yılında şartlı salıvermeden yararlanarak serbest kaldı.

1965 yılında Yenipazar’daki porselen fabrikasına porselen uzmanı olarak işe başladı. Porselenden tablolar, vazolar yapmaya başlamıştı. Çalışmalarını büyük bir titizlikle yapıyor ve sanatında doruğa tırmanıyordu. Eserleri Almanya, İngiltere, Finlandiya ve Rusya’da sergilendi. 1974 yılında Polonya’ya, 1976 ve 1977 yıllarında Rusya’ya davet edilerek porselen konusunda istişarelerde bulundu.

1979 yılında arzu ettiği anavatanı Türkiye’ye yarı müdale sonucu geldi. Dış İşleri Bakanlığı’ndaki kısa bir çalışma evresinden sonra İzmir’e yerleşti.
1985 yılında İzmir Balkan Göçmenleri Kültür Dayanışma Derneğinin (BAL – GÖÇ) kurucu üyesi olarak dernek faaliyetlerine resmettiği eserleri ile başladı. 1999 yılına dek BAL – GÖÇ’te başkan yardımcılığı görevinde bulundu. 1999 yılında Celal Öcal ile birlikte Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği’ni kurdu. Halen fahri başkan sıfatındadır.

Ayrıca, ABD Balkan Ülkeleri İnsan Hakları Konseyi üyeliği, Amerikan İnsan Hakları Derneği üyesi, New York Bulgaristan Türkleri Derneği üyeliği, Amerikan - Türk İslam Kültür Derneği üyeliği görevlerinde bulunmaktadır.

Yirmi bir yıl içinde aralarında ABD (New York, Washington Elçilikleri ve BM Teşkilatı) ve Kanada’da (elçilik) olan, yüz bir resim sergisi açılışında bulunmuştur.
Evli ve bir kız çocuk babasıdır.

 

EMBİYA ÇAVUŞ


30/06/2009

Embiya çavuş, gözden kaçan bir canlı tarihtir. Bulgar Türklerinin ve Türk dünyasının bana göre sembolüdür. Balkanların Hakanıdır. Yazıyı okuyunca bana hak vereceğinize inanıyorum.

Enbiya Çavuş ikinci dünya savaşında Hitle’rin Bulgaristan’la birlikte balkan işgalini yaşamış. İkinci dünya savaşında 24 yaşında bir Alperen…

Sonrasında gelen Rus işgali ve komünizmin kara bulutları balkanları sarıyor. Enbiya Çavuş genç ve dinamik gençliğini Türklerin kurtuluşuna adamış.

O zaman Bulgaristan’ın başında gelen ve Stalin’in “Kardeşim!” dediği Georgi Dimitrov tarafından ölüm cezasına çattırılmış. Sebebi ise; Enbiya Çavuş, Tito ve kendisine suikast düzenlemesi….

Uzun yıllar “Belen çalışma kamplarına” sürülerek zulme uğramış. İşkencelerden geçmiş ama pes etmemiş. Mücadelesine devam etmiş.

Resim ve seramik sanatçısı olarak ün yapmış. Uzun yıllar esir kaldığı zindanlardan sonra 1979 yılında Türkiye’nin özel girişimleriyle Türkiye’ye getirilmiş.

Hayatı boyunca Balkan Türklerini örgütlemiş, yapılan zulümleri dünyaya duyurmuş bir insan, çalışma kamplarında gençliğini yitiren Alperen, 2006 Nisanında Çukurova Üniversitesinde bir sergi açtı. Sergi sol görüşlü öğrencilerin saldırısına uğradı. Bütün tabloları tahrip edildi.

Üniversite yönetimi hiçbir tedbir almamıştı. Sol görüşlü mağara adamları, Embiya Çavuş’u darp etmeye çalıştılar.
Şimdi şöyle bir düşünün, ömrünü Dimitrov’un zindanlarında geçirmiş bir insan, bir sanatçı, idam sehpalarından kurtuluyor Ana vatanına geliyor.

Yıllar sonra, Türkiye’nin bir Üniversitesinde, solcu dediğimiz, aslında bu” solcu “kelimesinin içinde Lenin, Stalin, Dimitrov’un yavruları anlamı ile eşdeğer olan fikrin sahipleri tarafında saldırısına uğruyor.
Hiçbir televizyon bu habere önem vermedi, üzerine gitmedi. Çünkü saldırıya uğrayan solcu bir vatan haini değildi. Bir Balkan Türk Hakanıydı.

Nazım gibi vatana ihanet etmemişti.
Çünkü Enbiya çavuş, boya ile çocuklar gibi oynayan, sonra en lüks merkezlerde şampanya patlatıp konuklara dağıtan manasız resimleri sergileyen sol görüşlü bir ressam değildi.

.Onlara göre, Komünist olmayan, vatanın aleyhine çalışmayan, vatana ihanet etmeyen sanatçı olamaz.
Hatta insan bile olamaz. Bizim Komünistler İnsanlığın ilk kabileleşme devresindeki mağara adamı gibi düşünür. Dünyada böyle komünist tipine rastlayamazsınız. Bunların türü bambaşkadır.

Gelişmemiş bir beyin, ehlileşmemiş mağara adamı rolünü bir türlü terk edemiyor.
Yeni kaleme almaya çalıştığımız; Makedonya’da geçen, büyük göç ve ikinci dünya savaşını gören Novo Selo’lu bir öğretmenin günlüklerinden bir roman çalışması…

Bu günlükleri Makedoncadan Almancaya, sonra Türkçeye çevirerek kitap yapmaya karar verdik.
Bu günlüklerde Enbiya çavuşun Belen Çalışma kamplarında cezasını çekerken, söz konusu öğretmenin günlüklerine takılmış. Öğretmen Bulgar asıllı Makedonya milliyetçilerinden mücadeleci, Türkleri seven biri…

Enbiya çavuşun Komunizm zamanında Tikleri nasıl örgütlediğini, balkanlarda tek başına Türklere nasıl liderlik ettiğini anlatıyor.
Günlüklerinde sadece kampta olanlara yer vermiş.

O günlüklerde Hitler’in Türkler hakkında verdiği bir kararı ilk defa kamuoyuna sunacağız inşallah.!
Şayet Bulgar arşivleri açıksa bu günlükte Hitlerin Türkler hakkında son derece hayati kararı kitap yayınlandıktan sonra doğrulanacaktır.
Kitap yayınlanmadan bunu açıklamak istemiyoruz

Bu günlüklerin Almanya’da bir sahafta tesadüfen bulmak bilmem nasıl bir yorumlanır ama Allahın lütfü diye düşünüyorum.
Bütün bunlardan sonra Embiya Çavuş’un bir köşeye itilmesi, onun saldırıya uğraması insanı ister istemez üzüyor.
Umarım bundan böyle bu Alperene sahip çıkılır. Kıymeti bilinir.
Her zamanki gibi öldükten sonra değil…

Bir Bulgar öğretmeninin yetmiş yıl önce yazdığı günlüklerde adı geçen Embiya Çavuş’u kaç kişi, kim tanıyor?
Bir sonraki yazımızda Enbiya Çavuş’un mücadelesinden bahsedeceğiz.
Tabii belge niteliğindeki günlüklerden faydalanarak yazacağız, Çünkü kendisinin de bu günlüklerde haberi yok..
 
 
  Bugün 25 ziyaretçi (34 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol