hürbalkan internet dergisi
  Tarihi yarımadada yolculuk
 

 

Balat’tan Cibali’ye

Medeniyetlerin buluştuğu, farklı kültürlerin harmanlandığı İstanbul’un tarihi hazineleri arasındaki gezintimiz sürüyor. Haliç kenarında asırlara meydan okuyarak günümüze ulaşan eserler, nasıl zengin bir mirasın üzerinde

oturduğumuzu gösteriyor.

 

Balat büyük ölçüde  korunmuş tarihi dokusuyla İstanbul’un  otantik semtlerinden biridir. Balat’ta üç büyük dinin tapınaklarını da yan yana görmek mümkün.

Balat’ta varlığı bilinen birçok sinagogdan yalnızca Ahrida Sinagogu faaliyetini sürdürmektedir.

Balat’taki Surp Hreşdagabet Ermeni Gregoryen Kilisesi’nin ise mucizeler yarattığına inanılıyor. Kilisenin bodrumunda bulunan bir ayazma, bu yapının Rumlardan Ermenilere geçtiğinin kanıtı olarak varlığını sürdürüyor. Çünkü normalde Ermeni Kiliselerinde ayazma bulunmuyor.

Balat’ta ki en önemli cami, bir Mimar Sinan yapıtı olan Ferruh Kethuda Camii’dir. Bu cami özellikle içinde bulunan İznik çinileri nedeniyle görülmeye değer.

 

Altın Boynuz: Haliç

Haliç sahiline iniyoruz, Haliç kıyısındaki yapılar 1980’li yıllarda Bedrettin Dalan'ın Belediye Başkanlığı sırasında bütünüyle yıkıldı ve sahil boyunca kilometrelerce uzunluğunda parklar yaratıldı. Yıkımlar sonrasında yalnızca bazı tarihi yapılar varlığını sürdürebildi. Sahil tarafında Ayvansaray’dan itibaren sırayla Musevi Hastanesi, artık kullanılmayan Eski Galata Köprüsü, Turu Sina Manastırı, Bulgar Kilisesi ve bir kaç tane Bizans ya da Osmanlı dönemine tarihlenen konut  kalıntısı bulunuyor.

Balat Musevi Hastanesi Türkiye’de yaşayan Musevi Cemaatine hizmet veriyor. Haliç’in kıyısındaki hastanenin buraya kurulma nedeni eskiden Balat ve Haliç’in karşı kıyısındaki Hasköy’de kalabalık bir Musevi nüfusun yaşaması. Museviler özellikle İsrail’in kuruluşuyla birlikte Balat ve Hasköy’den taşındı, günümüzde bu semtlerde az sayıda Musevi yurttaşımız yaşıyor.

Hastanenin yanı başında bulunan Eski Galata Köprüsü yakın zamanda trafiğe kapatıldı. Böylece işlevini iyice kaybetti. Haliç’i kirletmekle suçlanan dubalı köprünün geleceği belirsiz.

Sahil yolunda devam ettiğimizde Turu Sina Manastırı’na ulaşıyoruz. Manastırdan günümüze 19. yy yapısı bir kilise ve önündeki birkaç konut ulaşabilmiş. Manastırın giriş kapısının üzerindeki bir kabartmada Hz. Muhammed’in eli betimleniyor. İnanışa göre Hz. Muhammed peygamber olmadan önce Sina Dağı’ndaki Hagia Ekaterini Manastırı’na gitmiş. Burada kendisine peygamber olacağı müjdelenmiş. Peygamber olduktan sonra kendisini ziyarete gelen manastır keşişlerine ümmetinin manastırı koruyacağını belirten bir ferman vermiş ve fermana elini basmış. İşte kapının üzerindeki el kabartması bunu betimliyor.

1517 yılında Yavuz Sultan Selim Mısır’a sefere çıktığında manastır keşişleri ellerinde korudukları fermanı padişaha gösteriyor. Bunun üzerine duygulanan Yavuz, fermanı kendilerinden alıp yeni bir ferman veriyor. Keşişlerden İstanbul’a da bir kilise kurmalarını istiyor.

2001 yılında manastıra yaptığım bir ziyarette yüzlerce yıldır kapının üzerinde duran kabartmanın kırılmaya çalışıldığına ve çevresinin dozerlerle kazılarak define arandığına tanık olmuştum. Gelip geçerken sürekli kontrol ediyorum, son derece bakımsız bir durumda olduğunu görüyorum. Zaten basından kiliseye sürekli hırsız girdiğini öğrenmiştim.

Manastırın 100 metre kadar ilerisinde Sveti Stefan Bulgar Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Kilisenin İstanbul’da bir benzeri yok, çünkü demirden prefabrik olarak inşa edilmiş. Kilisenin parçaları Viyana’da dökülüp, nehir ve deniz yoluyla İstanbul’a getirilerek şimdiki yerine monte edilmiş. Geniş bir bahçe içerisindeki kilisenin 19.yy’ın sonunda inşa edildiği biliniyor. İstanbul’da yaklaşık 500 Bulgar Ortodoks yaşıyor ve kentte iki küçük kiliseleri daha bulunuyor. Kilisenin tam karşısında üzerinde Bulgarca yazılar görülen üç katlı bina ise şimdi kullanılmayan Bulgar okuluymuş.

 

Bir aristokrat semti: Fener

Sveti Stefan Kilisesinin bulunduğu nokta Fener Semtinin başlangıcı sayılabilir. Fener, özellikle bu semtte bulunan Rum Patrikhanesi yüzünden dünyaca tanınıyor. Bizans döneminde burada Petrion Kalesi bulunuyormuş. İstanbul’un fethi sırasında burada bulunan askerlerin son ana kadar teslim olmadığı ve Fatih’in semtin yağmalanmamasını istediği söylenir. Fener yakın zamana kadar özellikle aristokrat Rumların oturduğu bir semtti. Osmanlı döneminde bu semtte yaşayan Rumlara “Fenerli Beyler” deniyordu. Fenerliler voyvodalık, elçilik, tercümanlık gibi devletin üst kademelerinde görev yapıyorlardı.

Ancak son elli yılda Fener’de oturan Rumlar ya başka semtlere ya da yurtdışına göç ettiler. Durum böyle olunca yüzlerce ev de terk edildi. Günümüzde semtin evlerinin kurtarılması için UNESCO ve Avrupa Konseyinin desteğiyle bir çalışma başlatıldı. Bu çalışma kapsamında semtteki tarihi bir çok binanın restorasyonuna başlandı.

Bulgar Kilisesi’nin bulunduğu yerden başınızı yukarı doğru kaldırdığınızda Fener Rum Erkek Lisesi’ni göreceksiniz. Haliç siluetinin en belirgin öğelerinden olan okul, Sancaktar Yokuşu’nun sonunda bulunuyor. Aslında çok uzaklardan görebileceğiniz bir yapı olan Fener Rum Lisesi, görkemi nedeniyle çoğu kez Fener Rum Patrikhanesi sanılır. Okuldan çok, bir ortaçağ şatosunu andıran bu görkemli  binada hala eğitim-öğretim devam etmektedir. Okul  ve çevresindeki bir çok ev kırmızı Marsilya tuğlasından inşa edilmiştir. Okul binası 19. yy yapısı olmakla birlikte kuruluşunun çok daha eskiye uzandığı ve burada İstanbul’un ilk modern rasathanesinin kurulduğu bilinir. Ancak şimdi 50 civarında öğrencisi bulunuyor. Okulun bitişiğinde günümüzde  kullanılmayan Yuvakimyon Rum Kız Lisesi bulunuyor. Bu okul kapatılınca Fener Rum Erkek Lisesi karma eğitime geçmiş. 

Okulun bitişiğinde Bizans döneminden bu yana özgün yapısını koruyarak kilise olarak kullanılmış tek Rum Kilisesi bulunuyor. Aslında teorik olarak İstanbul’daki Rum Kiliselerinin büyük bölümünün Bizans döneminde de var olduğu sanılır. Çünkü Osmanlı döneminde yeni kilise inşa etmek yasaktı ve ancak eski kiliselerin onarımına izin veriliyordu. İstanbul’da yaklaşık 90 tane Rum Kilisesi bulunuyor. İstanbul’daki Rum Kiliselerinin tamamı yangın, deprem gibi nedenlerle özgün yapılarını koruyamamış ve bu kilise dışındaki tüm Rum Kiliseleri 19. yy’da yeniden inşa edilmiş. Panagia Muhliotissa Rum Ortodoks Kilisesi bu nedenle tektir. Halk arasında Moğolların Meryem’i ya da Kanlı Kilise olarak da adlandırılıyor. Duvarında Fatih’in burasının kilise olarak kalması için verdiği ferman asılı duruyor. Kiliseye adını veren ise Bizans İmparatorunun Moğollara gelin olarak gönderdiği kızı Maria’dır.

Moğolların Meryem’i kilisesinden aşağı doğru ilerlediğimizde yol ikiye ayrılıyor. Eğer merdivenlerden aşağıya doğru inersek sağda karşımıza Boğdan Prensi Dimitri Kantemir’in  yıkılmış konağı çıkar. Kantemir, 18.yy’da Türk Müziğiyle ilgili ilk bilimsel yapıtı hazırlamış, Osmanlı Tarihini anlatan bir kitap yazmıştır.

 

Fener Rum Patrikhanesi

Eğer merdivenlerden değil de soldan sokağın içine girerseniz karşınıza Panagia Paramithas Rum Ortodoks Kilisesi çıkar. 1970’li yıllarda yanan kilise, yıkıntı olarak durmaktadır. Bu kilise İstanbul Rum Patrikhanesi’ne 1586-1596 yılları arasında ev sahipliği yapmıştır. Bu kilisenin bitişiğinde de Kudüs Rum Patrikhanesi’nin yönetimindeki Hagios Georgios Rum Kilisesi bulunmaktadır.

Birbirinden güzel ve tarihi evlerin arasından geçip sahile inerken karşımıza Dünya Ortodokslarının dini merkezi olan İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi çıkıyor. Bulunduğu semt nedeniyle daha çok Fener Rum Patrikhanesi olarak bilinen Patrikhane, Sadrazam Ali Paşa Caddesi’nin başlangıcında bulunuyor. Tarih boyunca Ayasofya ve Pammakaristos Manastırı gibi yerlerde ikamet eden Patrikhane Fener’e 1601 yılında taşınmış. Daha önce burada Hagios Georgios adında bir kadın manastırı varmış. Patrikhanenin üç giriş kapısı var, bu kapılardan biri sürekli kapalı tutuluyor. Çünkü Rumların başı olarak kabul edilen ve bu nedenle 1821 Yunan ayaklanmasından sorumlu tutulan dönemin Rum patriği 5. Grigorios bu kapının önünde idam edilmişti. İşte o gün bugündür bu kapı kapalı tutuluyor. İşin ilginç tarafı patriği asan sadrazamın adı patrikhanenin önündeki caddeye verilmiş. Yan kapıdan içeri girdiğimizde 19. yy’da yeniden inşa edilmiş Hagios Georgios Kilisesiyle, Patrikhanenin yönetim binaları görülür. Hagios Georgios Kilisesi’nde Hz.İsa’nın gerildiği çarmıha ait olduğuna inanılan bir parçayla, üç azizeye ait kemiklerin korunduğu gümüş tabutlar, dünyaca ünlü iki mozaik ve taşınabilir ikonalar gibi Ortodokslarca kutsal olarak kabul edilen birçok önemli eser korunuyor. Patrikhanenin araştırmacılara da açık olan çok zengin bir kütüphanesi bulunuyor. Patrikhaneden çıkıp Cibali’ye doğru 50 metre kadar ilerlediğimizde Maraşlı Rum İlköğretim Okulu karşımıza çıkıyor. Bu okulun dış cephesi eski Yunan tapınaklarını anımsatıyor. Okulun günümüzde çok az öğrencisi kaldığını biliniyor.

Sahil yolundan Cibali’ye doğru ilerlediğimizde karşımıza ilk olarak terkedilmiş Aya Kapı Hamamı çıkıyor. Unutmadan söylemek gerekir, bu bölgede birçok tarihi yapı amacının dışında kullanılıyor; depo, imalathane vb. olarak kullanılan yapıların sayısı hiç de az değil. Hatta surların içinde evler ve marangoz dükkanları bile var.

Biraz daha ileride de varlığı fetihten önceye dek uzanan, ancak günümüze ulaşan yapısı 1837 yılında inşa edilmiş Hagios Nikolaos Rum Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Hagios Nikolaos Kilisesinden sağa sapıp yukarı doğru yürüdüğümüzde karşımıza adı gibi son derece güzel bir cami çıkar; Gül Camii. Bizans döneminde kilise olarak inşa edilen bu yapı, fetihten sonra camiye çevrilmiş. Söylenceye göre fetih günü kilisenin isim günüymüş ve içi güllerle süslüymüş. Osmanlı askerleri kiliseye geldiklerinde güllerle kaplı olduğunu görmüş ve bu nedenle yapı Gül Camii olarak adlandırılmış. Gül camiinin çevresinde bir çok tarihi yapı var. Bunların en önemlisi Osmanlı Vezirlerinden Küçük Mustafa Paşa adına yaptırılan hamam. Buradan itibaren artık Cibali semtine gelmiş oluyoruz. Cibali, adını Fatih zamanında yaşayan derviş Cebe Ali’den alır. Yürüyüşümüzü Kadir Has Üniversitesi’nin Kampüsü olarak kullanılan eski Cibali Tütün Fabrikası’nın önünde bitiyoruz.

Yeni yolculuklarda buluşmak üzere.

 

 
 
  Bugün 76 ziyaretçi (98 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol