Başlıklar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
1989 yılı Zorunlu Göçün Bilançosu |
|
|
1989 göçü Bulgaristan’dan Türk ve Müslümanların göçlerinin başlangıcı da olmadı, sonu da olmadı. 1989 göçü siyasal baskı ve uluslaşma politikalarının tetiklediği son büyük kapsamlı göç oldu.
HÖH’nin kurulması ile birlikte Bulgaristan’daki azınlığın göç eğiliminde önemli bir değişim yaşandı. Atatürk döneminden sonra ilk defa Bulgaristan Türkleri,
- Siyaset yapmayı denedi ve öğrendi,
- Azınlık olarak sorunlarını göçle değil siyasal katılımla, kendi politikacılarını çıkararak gündeme getirdi ve çözüm bulmaya çalıştı, ve çözdü, çifte vatandaşlık, gasp edilen emlaklarının iadesi, isimlerin iadesi, belediyelerde temsil sorunu, Türkçenin serbestçe kullanılması, kültür derneklerinin kurulması (tabii bazı eğitim ve ekonomik sorunlar hala var);
- HÖH sayesinde zor bir anında hemen Türkiye’ye göç psikolojisinden kurtarıldı ;
- HÖH sayesinde gençler Sofya’da siyasal kurumlarda alt düzeylerde de olsa yer aldılar;
- HÖH sayesinde AB parlamentosunda bugün Türk asıllı milletvekilleri aracılığıyla temsil ediliyorlar ;
- HÖH sayesinde AB mekanizmalarını da keşfetti;
- HÖH sayesinde 90’lı yıllardaki Bulgaristan’ nın demokratikleşme tarihini %5-7 oyuyla adeta yönlendirdi;
- HÖH sayesinde Bulgaristan Türklerinin omuzları üzerinde inşa edilen “Bulgaristan barış adası” modeli yıllarca uluslar arası akademianın gündeminde kaldı.
HÖH’ün Bulgaristan’daki Türk ve Müslümanlara siyaset yapmanın yolunu açmış olması bile HÖH’ü yaşatmak ve onun için mücadele etmek için yeterli bir sebeptir. Liderlik sorununa, içindeki ekonomik çıkar çatışmalarına ve HÖH’ü istismar eden çevrelere bakmaksızın HÖH Bulgaristan Türklerinin daimi bir projesi olmalıdır, kol kırılır yen içinde kalır ve orada tedavi edilmelidir!!! Çünkü HÖH yüz küsur yıldır bizi yıpratan toplu göçlerin panzehiridir! Bulgaristan Türklerinin gözleri artık Ankara’ya değil, HÖH’e ve AB’ye bakmalıdır, çözümü orada aramalıdır…
Göç devletler için çözüm olabilir, nitekim tarih içinde her zaman göç devletlerin sorunlarını çözmek için kullandıkları bir araç olmuştur.
Bulgaristan göçten ne kazandı:
- 1989’da istemediği 250.000-300.000 Türk ve Müslüman dan kurtuldu,
- 90’ların sonunda çalışmak için Türkiye’ye gelen Bulgaristan vatandaşı 500.000’i aşkın Türk ve Müslüman gençler aracılığı ile baş edemediği işsizlik ve sosyal patlama sorunlarını hafifletti, bu gençler Türkiye’de kazandıkları paraları Bulgaristan’daki ailelerine gönderdiler, yani Bulgaristan göçmen gelir transferinden kazandı,
- Bugün de çifte vatandaşların her yıl oraya gidişlerinde bıraktıkları dövizi ve 1989’dan önce yıllarca emekli sandığına yatırılan paraları kullanıyor(hala Bulgaristan’da emekli olamayan ve orada çalışılmış 5-10-15-20 sene stajı olan göçmen var. Bunlar 1989’dan önce orada emeklilik ödeneği ödediler, şimdi de yeni Emeklilik transfer anlaşmasıyla aynı yılları ikinci defa Türkiye’ye ödemek zorunda bırakıldılar. Yani çifte emeklilik vergilendirmesi sayesinde, Bulgaristan zorunlu göçe tabi kıldığı vatandaşlarının Türkiye’ ye ödemesi gereken emeklilik katkı paylarını göçmenlerin kendisine ödetiyor. Ankara da bunu sebebi bilinmeyen gerekçelerle kabul etti! Nasıl olsa göçmenler çalışkan, bunun parasını öderler… Bugün emekli olabilmek için 20.000 TL ödeyen aileler var, bu parayı bulamayan birçok yaşı aşmış göçmen de emekli olamamaktadır. 40-50 yılını çalışmakla geçirmiş bir göçmenin hak ettiği bu: yoksulluk parasıyla geçinmek veya yaştan emekli olmak! Bu insanların Bulgaristan tarımını ve gıda sanayini ayakta tuttukları unutuldu… Bu politikanın sonucunda bugün Bulgaristan’da Türk köyleri Türkiye’de evlatlarına yük olmak istemeyen ve köylerinde yalnız başına asgari emeklilik parasıyla geçinen yaşlılarla bocalamakta … Bu insanlar uğradıkları haksızlığın farkında bile değiller, paramparça olmuş ailelerinin derdine düşmüş, gözleri kapılarda, çocukları sağ salim olsun dualarıyla yaşıyorlar… İki devletin buldukları çözüm bu… Bu anlaşma temel sosyal eşitlik ve sosyal adalet hakkının ihlaline dair bir anlaşmadır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülmesi gereken bir meseledir. Hiçbir göçmen çifte emeklilik primi ödemek zorunda değildir… Kaldı ki, bugün emekli olmaya çalışan göçmenlerin çoğu özellikle 90’lı yıllarda kayıt dışı çalıştırıldıklarından dolayı staj kaybına uğratılmış durumda, Her göçmenin çalıştığı işyerinde düzenli emeklilik sigortası yatırılmadığından dolayı Türkiye’de en az 3,4 veya 5 yıl staj kaybı vardır.
Türkiye göçten ne kazandı?
- Dolayısıyla gerek 1989 göçü, gerek sonrasında yaşanan göçler Türk piyasasına ucuz ama vasıflı işgücü sağladı;
- Türkiye’ye göçler: doktor, öğretmen, mühendis, hemşire, güvenilir asker/subay adayı, eğitim düzeyi ve çalışma disiplini olan, sadık, çağdaş, Atatürkçü, vatan değerini bilen bir nüfus kazandırdı…
- Türk mallarına Doğu Bloğu pazarlarında rehberlik edecek zihinler kazandı, TİKA, DEİK, DTM VS. ESKİ Sovyet pazarlarına yönelik çalışan birçok stratejik kurumda ve büyük ölçekli şirketlerde Türkiye’nin sağladığı olanaklarla Türkiye’de üniversitelerini bitiren Rusça ve İngilizce bilen göçmen gençler çalıştı.
- Laleli piyasası 90’lı yıllardaki zaferini Slav dillerini bilen göçmenler sayesinde yaşamadı mı?..
- Şunu belirtmek gerekir ki, zaman zaman bazı Türk hükümetleri göstermelik politikalardan uzak, uzun vadeli projeler gerçekleştirebildiler: çifte vatandaşlığın sağlanması, göçmenlerin seçimlere katılması, Ecevit döneminde çıkarılan ve Bulgaristan göçmenlerinden ikamet harcı alınmamasını öngören yasa, Bulgaristan gençlerinin Türkiye’deki üniversitelerde okuyabilmesi gibi başarılı örnekler de var... ama göçmenlerin hak ve hukukundan yararlanmasını engelleyen de birçok siyasi uygulama oldu maalesef . Göçlerin göçmenler açısından maliyeti de çok büyük oldu:
- Bu yanlış politikaların başında da 1989’da Özal hükümetinin uluslar arası hukuka göre mülteci durumunda olan 89 göçmenlerini soydaş adı altında göçmen statüsünde kabul etmesiydi. Bu yaklaşım 1989 mültecilerini Bulgaristan nezdinde kullanabilecekleri bazı uluslar arası haklardan mahrum ederken, göçün bütün maliyetini Türkiye ve göçmenler üzerine yıktı. Bulgaristan 1989 mültecilerine tazminat ödemeden işin içinden sıyrıldı ve 1989 göçmenleri dünya tarihinde zorla göç ettirilen, hayatını kurtarmak ve işkence ve zulümden kaçmayı ifade eden kişi anlamına gelen mülteci kavramıyla değil kendi iradesiyle göçü çağrıştıran göçmen kelimesiyle anıldılar. Bulgar tarih sayfalarına da biz mülteci olarak değil, kendi rızamızla göç etmiş göçmenler olarak yer aldık!!! Mülteci statüsünde değerlendirilmiş olsaydık Bulgaristan’a geri dönüşler de daha az sancılı, Bulgarların o dönemde geri dönenlere söyledikleri azarlara da tabi olmadan olacak, Bulgaristan da BM ve uluslar arası Hukukun, 1951 Cenevre sözleşmesine karşı yükümlülükleri bağlamında öngördüğü koşullar altında gasp edilen hakları daha az bürokrasiyle daha hızlı ve tazminat ödeyerek telafi etmek durumunda kalacaktı. Bir dönem olduğu gibi adımızı ve evimizi mahkeme açmadan alabilecektik ve sorunlarımız uzun süre BM gözlemciliği altında olacaktı.
Şimdi gelelim göçmenlerin göçten kazandıklarına ve kaybettiklerine, göç göçmenler için ne ifade etti ve bugün ne ifade eder?
- Türkiye’de kalan 1989 göçmenlerinin kazandıkları tek şey hayallerini süsleyen vatanlarına kavuşmalarıydı. Azınlık olmaktan çıkamadılar, evet rahatça anadilini konuşup, çocuklarını okuttular, ama göçmen olmaktan çıkamadılar, yani yerli olamadılar, bir yanlarıyla “Bulgar göçmeni”, “Bulgarlar” veya “gavurlar” adı altında yabancı kaldılar. Bu konuda internette sayısız serzeniş bulursunuz. Ama önemli bir gerçek ki, göçmenler, birçok “yerli” olarak tanımladıkları insandan daha çok Türkiye’yi sahiplendiler. Bunu yaparken de ağır maliyet ödediler. Özellikle 90’lı yıllarda yaşanan ve halen devam eden parçalanmış aileler, yoksulluk, asgari ücretlerle sosyal güvence olmadan çalıştırılma, 89 öncesinde yaşadıkları refah düzeyinden çok daha düşük refah ve kültür ortamında yaşamak, İstanbul’un varoşlarında dışlanmak, aşağılanmak, kazıklanmak, kızlarının namusuna sarkıntılık gibi sorunlar yaşadılar. On binlercesi Bulgaristan’da kuruşu kuruşuna yatırdıkları emeklilik haklarından ve stajlarından oldular!!
- Son 20 yıl içinde yaşananlar göçün hiçbir zaman göç eden/ettirilen insanların sorunlarını çözemediğini, aksine bütün maliyeti onların sırtına yüklediğini açıkça göstermiştir. Tarih içine baktığımızda da göçlerin ekonomik, siyasi, sosyal, psikolojik, manevi maliyeti her zaman göç ettirilen insanların omuzlarına yüklendiğini görürüz. Son 20 yıl içinde göçmenler geçmişlerini kaybedip, bölük pörçük yaşamları içerisinde geçmişle gelecek, anavatan ile memleketleri arasında, yetiştikleri ve uyum sağlamak durumunda kaldıkları kültür arasında iki arada kalarak yeni bir hayat kurmak zorunda kalmıştır. Geçen 20 yıl bütün göçmenler için geçmişin yaralarını onarıp, yeni hayat kurmakla geçti! Bir göçmen için 20 yılı bir kelimeyle tarif etmek mümkün: Çalışmak! Göçmenler iyi-kötü iş seçmeden, birkaç işte, asgari ücretle ve sosyal güvence aramadan çalıştı, çünkü hayatlarında güvenebilecekleri tek şey el bilekleri oldu. Geçen 20 yıl içinde arzuladıkları tek şey ise ev sahibi olmak ve çocuklarını okutmak oldu. Ev, göçmen psikolojisinde yerleşikliği ve güveni simgeler, önemlidir ve göçün yıpratıcı sonuçlarına karşı tepki olarak her zaman ön plandadır. Göçmenler için ev sahibi olmak, aslında göçün sebep olduğu güvensizliğin, yurtsuzluğun, arada kalmışlığın panzehiridir. 1989 göçmenlerinin birçoğu bu hedeflerine olağanüstü başarıyla ulaştılar!
- Bunun da ötesinde göçmenler Bulgaristan-Türkiye sınırında 90’lardan bu yana artan mal, hizmet ve kültür dolaşımının başlıca ajanları oldular, çifte vatandaşlık, kardeş belediyeler, sınır ötesi festivaller, sınır ötesi seçimler vb. etkinlikler göçmenlerin aracılığı ile gerçekleşebildi…
- Göçmenler bildikleri dillerle ve vasıflı emek güçleriyle :
- Bulgaristan girişimcileri için aranan ortak,
- Türkiye’den Bulgaristan’a giden yatırımlar için rehber,
- Laleli piyasasının Doğu Bloğuna açılmasında önayak oldular…
- Bugün Lale piyasasında en çok aranan elemanlar Bulgaristan göçmenleridir, iş ilanlarında Bulgaristan göçmeni kriter olarak yazılır! Neden? Lalelideki işadamları için Bulgaristan göçmenleri çalışkan, dürüst, sessiz ve güvenilirdir. Kasalarını rahatlıkla emanet edebilecekleri elemanlardır.
- Daha da önemlisi dil bilgileri ve çalışma kültürleriyle yerli işgücünün ikame edemeyeceği kişilerdi “Bulgaristan göçmenleri”. Bu son ifadeyi açıklamak gerekir, çünkü 2000’li yıllarda Bulgaristan göçmeni denirken artık 90’larda olduğu gibi sadece 1989 ve öncesi hemen vatandaşlığa alınan, dolayısıyla en azından resmi düzeyde bütün sosyal hakları sağlanan göçmenler kastedilmiyor! Bulgaristan göçmeni kategorisi artık Bulgaristan’dan Türkiye 1990’dan sonra ekonomik göç, kayıt dışı göç ve aile birleşimlerinden kaynaklanan göçlerle gelen Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını da kapsıyor. 1990’dan sonra gelen ve vatandaşlığa alınmadan, Bulgaristan vatandaşı olarak Türkiye’de 6 yıl, 10 yıl, 15 yıl kaçak çalışmak zorunda kalan göçmenlerin yaşadıkları sorunlar bugün hepimizin düşünmesi gereken konuların başında gelir:
- Yukarıda da belirttiğim gibi 1990’dan sonra çalışmak için Türkiye’ye gelen göçmenler Türk vatandaşı elemanların ikame edemeyeceği nitelikte dil bilen ve örneğin Laleli piyasasının ihtiyaç duyduğu elemanlardır. Bu tanım bu göçmenlerin Türkiye’de Yabancıların Çalışma Haklarına Dair 4817 sayılı kanunun başlıca koşulunu yerine getirmiş olduklarını, dolayısıyla resmi çalışma izni almaya muktedir olduklarını göstermektedir. Buna rağmen son 20 yıl içerisinde bu insanlar Türkiye’de kaçak işçi olarak çalışmak durumunda kaldılar. Kaçak işyerlerinde kaçak işçi olarak 100 dolar haftalık yevmiye ile herhangi bir sosyal haktan, emeklilik hakkından , sağlık sigortasından yararlanmadan polise yakalanma korkusuyla, işverenlerin aşağılayıcı muamelesine katlanarak çalışmak zorunda bırakıldılar. Yani kendilerine çalışma izni verilmeyerek, her 6 ayda ikamet harcı ödeyerek, iş kazası geçirdiğinde herhangi bir sağlık güvencesinden yararlanmadan köle olarak ve kaçak yaşamak, yani suç işlemek zorunda bırakıldılar. Bulgaristan göçmenleri polise rüşvet vermeyi bilmezdi, Laleli’de bunu öğrendiler, maliyeciler işyerini basınca tuvalete saklanmayı bilmezdi burada bu onur kırıcı uygulamalara boyun eğdiler, Bulgaristan’dayken Türk oldukları için sadece polis tarafından aşağılanmışlardı, ki bu onur verirdi onlara, Burada ikametini uzatmaya gidince yabancılar şubede çok yakın zamana kadar gavur oğlu gavur diye azarlanıp evrakları yüzlerine fırlatıldı… Kendi vatanında polisten bu aşağılamayı görmek içlerine sindirebilecekleri bir şey değildi. Şimdi yabancılar şubelerinde personel yenilendi, en azından eşit muamele görüyorlar ama yıllardır yaşadıkları onlarda derin yaralar bıraktı…
- Önceden 3 ayda bir giriş çıkış yaparak kaçak çalışıp, bir süre ikamet harcı da ödememişlerdi. Ama bu uygulama kaldırılınca çalışma hakkı tanımayan ikamet kaydı ile Türkiye’de yaşama imkanı kendilerine verildi. Üstelik her yıl, birçoğumuzun biriktiremediği 600 TL tutarında bir parayı ikamet harcı olarak ödemeleri istendi. Buna karşın çalışma izni almak zorlaştırıldı! Bu uygulamanın Bulgaristan’dan Türkiye’ye çalışmak için gelen Türk asıllı göçmenlere verdiği mesaj : alelade yabancı gibi kaçak, herhangi bir sosyal güvence istemeden, düşük ücretle çalışın! ..şeklindeydi. Sanki hükümetler değil, kaçak işçi çalıştıran işadamları koymuş bu yasaları gibi bir izlenim oluşuyor ister istemez. Netice olarak son 20 yılda zaman zaman Bulgaristan Türkü göçmen Türkiye’de herhangi bir sosyal haktan yoksun olarak 5-10-15 yıl çalışmak zorunda kaldı.
- Türkiye’de hiçbir çalışma stajı kayda alınmadığı için bu insanların emekli olabilmeleri için 70 yaşına kadar çalışmaları gerekecek ya da fiilen 30-40 yıllık stajları olmasına rağmen yaşlılıktan en asgari ücretten emekli olabileceklerdir. Bu insanların çoğu zaten Bulgaristan’da ayırımcılığa tabi olduklarından ve iş bulamadıklarından dolayı Türkiye’ye gelip iş aramak durumunda kalmışlardır. Bulgaristan’da köylerde okullar kapandığı için çocuklarını okutamamakta aileler praçalanmış şekilde yaşamak durumunda kalmıştır.
- Oysa 1981 yılında uygulamaya konan Türk Soylu yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, özel kuruluş ve ya işyerlerinde çalıştırılabilmelerine dair 2527 sayılı kanun var. Bu kanun 1. md.de Türk soyluların çalıştırılmasını ve çalışmasını düzenlemeyi ve gevşetmeyi amaçladığını belirtir. Yani Türkiye vatandaşı olmayan Türk soylu yabancılar kamu işlerinde dahi çalıştırılabilir. Ancak 2003’tedi değişiklikle Türk soylu yabancıların çalışma izni alması Yabancıların çalışma izinleri hakkında Kanuna göre düzenlenmiştir ve işverenlerle göçmenlerin kolayca göze alamayacakları koşullar öngörmektedir. Bulgaristan’dan çalışmak için gelen Türk soylu göçmenlerin aranan bir işgücü olduğu ortadayken, bu insanlara çalışma izinleri konusunda kolaylıklar tanımak gerekmez mi? Türk soylulara ilişkin kanun Türk soyundan gelenlere hiçbir kolaylık tanımıyorsa anlamsız kalmaz mı? Lalelide genelde kaçak çalışan Bulgaristan göçmeni yakalandığında güya hoşgörü gösterilir! Oysa hoşgörü göstermek yerine kaçak çalıştırılan bu insanların yasal izinle emeklilik ve sağlık güvencelerinden yararlanarak çalışmasını sağlamak gerekmez mi?
- Bir de son zamanlarda Bulgaristan göçmenlerinin 5 yıllık Türkiye’ye giriş yasağı ile cezalandırılmaları gündeme geldi. Bugün ne yazık ki Bulgaristan Türk göçmenlerine insan olarak çalışma hakkı tanıyan Türkiye değil AB ülkeleridir, bu nedenle Avrupaya gidiyorlar.
- Bu insanların 2007’den beri AB vatandaşı olarak Türk makamlarının önüne geçip Avrupa Sosyal Şartının güvencesi altında olduklarını ve Yabancıların Çalışma İzninde İstisnai Haller dahilinde AB üyesi ülke vatandaşları olarak çalışma izinlerinin istisnai olarak muaf tutulması gerektiğini hatırlatmaları mı gerekir. AB vatandaşlığından önce, Türkiye’nin Türk soylu olarak onlara çalışma iznini kolaylaştırması daha iyi olmaz mı? Onları kaçak işverenlerin insafına bırakmak Türkiye adına yakışır bir durum değil gibime geliyor.
- Daha da önemli bir nokta, Türkiye ile Romanya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna arasında İkili Sosyal Güvenlik Anlaşmaları imzalanmışken, Türkiye ile Bulgaristan gibi yoğun işgücü akımı olan iki ülke arasında çalışma izni muafiyeti getiren bir Sosyal Güvenlik anlaşmasının imzalanmamış olmasıdır. Bu durum uygulamada Türkiye’ye yönelik işgücü akışını değiştirmezken, her açıdan Bulgaristan Türk ve Müslümanları aleyhine işlemekte ve onları yasadışı alanda suç işleyerek kaçak durumda çalışmak zorunda bırakmaktadır.
- Bu kişilerin ne Bulgaristan’da ne de Türkiye’de emeklilik hakları oluşmaktadır .Bu sorun ileride iki ülke gündemine gelecek ve şu andaki emeklilik uygulamasıyla çözümlenemeyecektir, çünkü göçmenlerin ödemesinin isteneceği çalışma stajı diye bir şey olmayacaktır. Bu hem sosyal devlet adına hem de o çok meşhur “soydaşlar” söylemi adına yüz kızartıcı bir uygulamadır.
- Son uygulamayla Bulgaristan göçmenlerinin buraya gelmemesi sağlanmıştır aslında, 3 ay Türkiye’de, 3 ay Bulgaristan’da çalışma zorunluluğu uygulanması güç bir koşul olarak göçmenlerin yasadışı çalışmasını teşvik etmekten öteye gitmemektedir.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 109 ziyaretçi (148 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|