Fahriye GÜNEY ismi Balkan Türkleri için kendi kültürlerini yaşatma adına bir semboldür peki Fahriye GÜNEY bu yerlere nasıl geldi kendinizi anlatır mısınız?
Bulgaristan'ın Kırcaali şehrinin Velişane (Türk Gabaaç) köyünde dünyaya gelmişim. Altı kardeşiz. Aileminde teşviki ile çok küçük yaşlarda şiirler, makaleler yazmaya, besteler yapıp sazım ile söylemeye başladım. 1977 yılında Türkiye'ye göçmen olarak geldim. Önce İnegöl’e sonrada Bursa’ya yerleştim. Buraların huyunu suyunu kavrayıncaya kadar çok zahmetli ve meşakatli yollardan geçtim buna rağmen hayatla irtibatımı hiç kesmedim. Güzellik uzmanlığımın yanı sıra gazete ve dergilerde hanımlara yönelik çalışmalar hazırladım bir yandan da şarkı ve türkülerimizi toplayıp derlemeye devam ettim. Bizim toparladığımız Balkan Türkülerini, bizlerin saflığından yararlanan göçmenlikle ilgileri olmayan kişiler müzik piyasasına kendilerini göçmen olarak tanıtıp müziğimizle TRT de dahil sanatçı olarak girdiler. Balkan Türkülerini oralarda doğmuş büyümüş o hayatı zorlukları yaşamış öz yurdundan ayrı Türklerin taşıdığı duyguları anlayabilecek insanlar yorumlamalı çünkü aslı astarı böylece bütünü ortaya koyar. Dikkat edilirse bizim yöremizden benden başka orada taşından toprağından ninelerimizin yaktıkları türkülerin aslını söyleyebilen hiç yok. Müzik piyasasına baktığınızda gördüğünüz şey ise bu türkülerin değiştirildiği piyasa koşullarına uydurulduğu aslında böyle yaparak bir kültürü yok ettiklerinin farkında değiller. Beni bu müzik piyasasında Balkan Türkülerini okuyan sanatçılar içinde ayıran en önemli özelliğim ise Türkülerimizin aslını bozmadan yorumlamamdır. Bundan dolayıdır ki Balkan Türkleri arasında önemli bir yere sahibim. Onlara asıl olanı sunuyorum.
Rumeli halk sanatçısı olarak Türkiye’de karşılaştığınız sorunlar nelerdir?
Evrensel anlamda mekanizma zaten dönüyor ama ben evrenselliğe giden yolun özden geçmek olduğunu biliyorum. Irk, din ve dil’i korumak kültürle mümkün olabilir. Aramızda başkalarının kültürüne uyum sağlamışlar var bana göre onlar savaşlardan kalma denizin dibindeki döküntülerdir, yada anlamsız korsan savaşçının peşinden koşan rüzgar gibi, insana derde sokan dostlar gibi sırları lanetli olanlardır. Benden çok öncede Rumeli halk müziğinin dehaları varmış ve de ne şaheserler bırakmışlar. Bizler bu eserlerin büyük bir bölümünü kaybetmek üzereyiz. Bana “devir değişti Fahriye abla” diyorlar sorunlarda işte burada başlıyor. Kendi öz kültürümüzü korumak ve yaşatmak istediğinizde piyasa müziği yapmayacağım dediğinizde çalışmalarınızda destek bulamamaya başlıyorsunuz. Ben hep zoru başarmayı sevdim yeterli desteği bulamasam da direnmeye devam edeceğim tek umudum türkülerden yoksun olan yeni yetişen neslin birgün bana destek olacaklarıdır.
Müziğin yanı sıra şiir, makale, roman gibi birçok çalışmanız var. Yayınlanmış eserleriniz nelerdir?
1983 – Sevmek Yaşamak Demektir. (Şiirler)1988 – Neticede Kadın (Roman ve Şiirler)1989 – Neticede Kadın (II. Baskı)1996 – Adalet Neyin Adı (Roman)1996 – Alacakaranlıktan Hazal (Şiirler)2000 – Şiir Kaset ve CD2001 – Rumeli Türküleri (Kaset ve CD)2002 – Rumeli Türküleri (Kaset ve CD)2004 – Hasret Kavuşturanım (Şiirler)2005 – Rumeli Türküleri (Kaset, CD ve VCD)Hazırlık çalışmaları biten yıl sonu veya 2007 de çıkacak olan “Anadolu’dan Rumeli’ye” kitabım.
Siz Balkan Türklerinin içlerinden gelen eşsiz bir ses sanatçısı olarak Bulgaristan’da yaşayan Türklerin nasıl bir çizgide olduklarını düşünüyorsunuz?
Osmanlıdan cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Balkan Türklerinin bazı koşulları değişmiş, önemli gelişmeler olmuşsa da Türkler hala hiçbir nefes alamamışlardır.1921/22 eğitim döneminde Bulgaristan Türklerinin okul sayısı 1712 ye ulaşmışken 1930 da Türkleri cahil bırakma amaçlı kararlar alınmış komünist dönemde bu sayı sürekli azaltılmış ve Türklük şuuruna sahip Türk çocuklarını kendi nesline bağlı yetiştirilmesi kararlaştırılmış 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutularak soydaşlarımızdan bazılarından da anlaşılacağı gibi Türklerin kültürel bağlarını koparmak, birliklerini zayıflatmak örf ve adetlerinden uzaklaştırmışlar ve açıktan açığa cephe almışlardır. Yani açıkçası sosyo kültürel imhaya uğratılmışlardır.
Gençlerimizin türkülere olan ilgilerini nasıl buluyorsunuz?
Sorunuz Balkan Türkleri gençleri ise cevaplayayım. Soydaşlar dediğimiz kesimin kahve, lokal, eğlence yerleri veya arabalarında hep Bulgarca müzik çalıyor. Hatta bazıları birbirlerine yabancı isimlerle hitap ediyorlar. Üzüntüm de şu ki örf ve adetlerimize göre uyguladıkları düğünleri dahi başka bir dilde kutlanıyor. Çok enteresan bir şey de diyeyim Bursa’da bir radyoda “Göçmenlerin sesi Rumeli Türküleri” adı altında 4 yıl canlı yayında program yapımcılığı ve sunuculuğu yaptım. Bir dernek başkanının ve yönetici olanlardan ısrarla yabancı bir dilde müzik istediklerini çok bilirim ben. Mesela Balkan Türkleri Dayanışma Yardımlaşma Kültür Derneğinin herhangi bir mekanına girin Türk Kültürü adı altında zevkle yabancı müzik dinlemektedirler.Bu sorunuzla ilgili olarak Türkiye’deki gençlik içinde bir şeyler söylemek isterim. Önümüzde kocaman bir gerçek duruyor türkülerimiz birçok gencin umurunda değil popüler müzik adı altında piyasa müzikleri dinliyorlar buna da müzik evrenseldir diyorlar. Teknoloji, globalleşme hızla gelişiyor bu bağa bizde kendi değerlerimizle bağlanmalıyız ve bu şemsiyenin altına kendi örf ve adetlerimizle yani Türk Kültürü ile girmeliyiz. Bir zamanlar üç kıtaya hakim alan Osmanlı 636 yıllık hükümdarlığı boyunca bünyesindeki milletlerin diline, dinine bir baskı uygulamamış. Bizlerde geçmişimizi zedelemeden tarihimizi hırpalamadan mücadelemizi sürdürmeli bu davamızın yollarını hep birlikte aşmalıyız. Milliyetçilikten yoksun kişileri başlarımıza dikmemeliyiz. Batı uygarlığı ile bağdaşmak için aslımızdan ödün vermemeliyiz. Bu yolda bana destek verecekleri bekler, herkesin Vatanına, Bayrağına Milletine ama en önemlisi aile yapısına sahip çıkmalarını önerir, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim.
Kendi öz kültürünüzü korumak ve yaşatmak istediğinizde piyasa müziği yapmayacağım dediğinizde çalışmalarınızda destek bulamamaya başlıyorsunuz.
|