Başlıklar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Varna ili Bulgaristan'ın kuzeydoğusunda, Karadeniz'e sahili olan bir ildir. İlin merkezi Varna'dır. 3.818 km2 yüzölçümüne sahip ilin nüfusu 462.013'dir. Varna İlinin 12 belediyesi vardır.
Bulgaristan,'ın en gözde turizm şehri olan Varna nüfusu, her yaz konuk ettiği yurt dışından ve yurt içinden turistler sayesinde yaz dışındaki nüfusun 4 katını geçmektedir. Bu sayede turizmin gözdesi olan Varna aynı zamanda Bulgaristan'ın en pahalı ve Sofya'dan sonra en büyük şehridir. Varna'da toplam 6 adet üniversite bulunmakta ve bu üniversiteler bir çok yabancı öğrenciye ev sahipliği yapmaktadır. Aynı zamanda Bulgaristan Askeri Denizcilik Akademisi, Bulgaristan Bilim Merkezi'ne bağlı olan gemi hidrodinamik enstitüsü, okeloji enstitüsü de Varna'da bulunmaktadır. Bu sayede şehrin gelir kaynağı turizm sektörü, üniversiteler ve gemi inşa sanayidir.
→ Başlığın diğer anlamları için Burgaz sayfasına bakınız.
Burgaz (Bulgarca: Бургас : Burgas), Bulgaristan'ın Karadeniz kıyı şeridinin güneyinde yer alan ve Türkiye sınırına Kırklareli ile komşu bir Burgaz ilinin idari merkezi olan şehirdir.
Burgaz şehrinin 2005 nüfusu 959.500'dür ve Bulgaristan'ın Varna'dan sonra ikinci büyük sahil kenti ve ülke genelinde dördüncü büyük kentidir.
2001 Bulgaristan Nüfus Sayımı'na göre Burgaz eyaleti nüfusu 1.423.500'dür. Bu nüfus içinde 63.000 kişilik bir kesim anadilinin Türkçe olduğunu, 58.000 kişilik bir kesim ise etnik grup bazında Türk olduğunu beyan etmiştir. Dini aidiyet bazında Müslüman olduğunu beyan edenler 64.500 kişidir (bu bazda beyanda bulunmamış olanlar 14.500'dür. Anadil bazında 16.500 kişi, etnik aidiyet bazında ise 19.500 kişi Çingene olduğunu beyan etmiştir. Burgaz vilayetinde diğer etnik gruplara mensup veya başkaca bir anadili olan 3.700 ila 4.000 arası bir nüfus bulunduğu görülmektedir. Kalan nüfus Bulgardır.
2005 Bulgaristan Genel Seçimleri'nde Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Burgaz eyaletinden 3 milletvekili çıkarmıştır. Bu milletvekilleri Nesrin Uzun, Cevdet Çakırov ve Fatma İlyas'tır.
Bulgaristan'ın en önemli turistik merkezleri Burgaz eyaletindedir. Burgaz merkezinde bir uluslararası havaalanı ve çok sayıda sanayi tesisi bulunmaktadır.
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sofya (Bulgarca: София), Bulgaristan'ın başkenti ve en büyük şehridir. Nüfusu 1,4 milyon kişi civarındadır.
Sofya Vadisi'nin büyük bir alanını kapsayan şehrin kuzeyinde Sıra Dağlar (Stara Planina), doğusunda ve güneydoğusunda Sredna Gora, doğusunda Vitoşa dağı, batısında ise Lülin, Viskâr ve Çepın dağları bulunur. Şehir, İskır nehrinin ve soldaki kollarının şeritleri üzerine kuruludur.
Balkanlar'ın Paris'i sayılan Sofya'nın tarihi eski çağlara uzanır. M.Ö. 8.–7. yüzyıllarda, bugünkü merkezin bulunduğu yerde Serdi adında Trakyalı bir kabile yaşamış. Balkan yarımadasında ardarda zaferler kazanan Roma, Trakyalılar'ın serbest hayat tarzına son vermiş. Romalılar, hakimiyeti altına aldıkları yerlere idarî ve askeri düzen oturtmaya önem vermişler. Romalılar'ın hakimiyeti altına giren bu şehre Serdika adı verilir. Böylece Serdiler'in şehri anlamına gelen Serdika, önemli ticarî ve idarî merkez olmuştur.
Doğu Roma İmparatorluğu'nun kavşak şehri olması itibarıyla Serdika, hep akınlara uğramış. Bu akınlar esnasında şehre büyük ölçüde zarar verilmiş. Şehir bir daha eski büyüklüğünü elde edememiş, yalnız kale ve bugün başkentin de adı olan Aya Sofya Kilisesi tamir edilmiştir.
6. yüzyılda, Justinianus zamanında, Serdika tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'nun önemli şehri haline gelir. Bundan hemen sonra şehir, Balkan yarımadasına hücum eden Slavların akınlarına maruz kalır ve tamamıyla Slavlaşır. 9. yüzyıllarda Han Krum zamanında Serdika Slav ismi olan Sredets ismini alır ve geniş alana yayılmış olan Orta Çağ Bulgar Devleti'nin önemli askerî, siyasî ve kültür merkezi haline gelir.
Bulgar Devleti'nin Osmanlı hakimiyeti altına girmesiyle Sredets şehri, 13. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın yetmişli yıllarına kadar Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında kalmıştır. Bu arada 14. yüzyılın sonlarında şehir Sofya ismini alır.
Sofya, Osmanlı hakimiyeti altına 1382 yılında girmiştir. Bazı belgelere göre bu yıllarda şehir güzelliğiyle meşhur olup Osmanlı'nın büyük hayranlığını kazanmıştır.
Sofya 3 Nisan 1879 tarihinde Bulgaristan'ın başkenti olarak ilan edildi. O dönemde Sofya, savunma tesisatı kuvvetlendirilmiş, meslek ve ticarî bakımdan iyi gelişmiş, zengin bir şehirdir.
Osmanlı hakimiyetinin sona ermesinden sonra, coğrafi konumundan ve ekonomik gelişmeye elverişli olduğundan dolayı, Bulgaristan'ın başkenti ilan edilen şehrin altyapısının gelişmesine ulusal önem verilmiş. Şehirde çok sayıda bulunan arkeolojik anıtlar, sanat eserleri ve savunma tesisatları, eski Serdika'nın önemli ve gelişmiş bir merkez olduğunu ispatlıyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan ( 1877–78 Osmanlı–Rus Harbi) sonraki yıllarda, Sofya'nın en meşhur yapılarından bazıları olan Meclis Binası, 'İvan Vazov' Halk Tiyatrosu, Merkez Kaplıcası, Bilimler Akademisi, Sofya Sv. Kliment Ohridski Üniversitesi, Millî Kütüphane, Anıt–Mabed Sv. Aleksander Nevski Kilisesi gibi yapılar inşa edilir.
Sofya Banyabaşı Camii Bulgaristan’ın başkentinde Osmanlı döneminden kalan İslâmî kültür abidelerinden biridir. Sofya 1440 yılında 25 sancağı kapsayan bir eyalet durumuna gelmiş. Oldukça büyük idarî ve ticarî merkez olduğu için imparoturluğun çeşitli bölgelerinden ve yabancı ülkelerden birçok işadamı ve seyahatçı bu yerleri ziyaret ediyormuş. Giderek önemli bir konuma sahip olmuş. Dolayısiyle şehirde inşaat ve imar da gelişmiş. Birkaç yüzyıl içinde bazı kaynaklara göre 100, XVII. yy. Sofya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’ye göre daha bu dönemde şehirde 53 cami bulunmakta imiş. İlk cami külliyesi Fatih’in sadrazamı (başbakanı) Mahmut Paşa Rumeli Beylerbeyi iken 1474 y. kurulmuştur. Külliye bugün Arkeoloji müzesi olan Ulu Cami etrafına inşa olmuştur. İkinci külliye de 1598 y. Mehmet Paşa adında hayırsever bir zengin tarafından kurdurulmuştur. Külliyenin terkibinde yer alan en önemli abide Kara Cami’dir. Bu Mimar Koca Sinan’ın Sofya’da en güzel eseridir 20 yy. başlarında kilisiye (Sedmoçislenitsi) çevrilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Bulgaristan topraklarını terk ettiği zaman, arşiv belgelerinden tespit edildiğine göre, Sofya’da 32 cami ve mescit, birisi Daru’l-Kurra olmak üzere 8 medrese, 15 tekke ve zaviye, 3 imaret, 2 türbe, 13 han, 7 kervansaray vs. toplam 170 vakıf eseri bulunmakta imiş. Söz konusu camilerden günümüze yalnız beşi erişebilmiştir. Bunlaran da ancak Banyabaşı Camii ibadete açıktır. Molla Efendi Kadı Seyfullah adında bir hayırsever tarafından kurulduğu için buna Molla Efendi Camii ve Kadı Seyfullah Camii de demektedir. Camiin Mimar Sinan tarafından yaptırıldığına dair rivayetler bulunmakla birlikte, ilmî araştırmalar bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır. Önceleri camiin kemer aynasında taş üstüne boya ile yazılmış, okunmayan kısa yazının altında 974 tarihi bulunmakta imiş. Bundan camiin h. 974 ve m. 1566/1567 tarihinde kurulduğu anlaşılmaktadır. O zaman olduğu gibi bugün de Sofya’nın merkezinde, şimdiki Mariya Luiza caddesinde bulunmaktadır. Cami binasının dört kubbesinin ortasında büyük kubbesi ve tek minaresi yükselmektedir. Önünde üç kubbeli bir tamamlayıcı ek (tetimmesi) bulunmaktadır. Bu ek, Kadı Seyfullah Efendi’nin vefat eden hanımı ruhuna yaptırılmıştır. Mimarisi 16 yy. özgü ilginç bir mimaridir. Duvarları taş ve tuğladan örülmüş, taş sıraları arasında kırmızı tuğla dizileri yer almaktadır. Razgrad’taki Makbul İbrahim Paşa Camii’nde olduğu gibi, dört köşeden geçirilmiş kulecikler 16 dilimli kasnağın köşelerine çift göğüslemeler konmuştur. Son cemaat yeri kemer aynaları kesme taştan olup, sütunlar yekpare ve koyu renktir. Başlıklar çift ıstalaktitlidir. Kapının kemeri ufak bir taşla biten kesme taşla yapılmıştır. Büyük kubbe kurşunla kaplıdır. İnce bir sanat eseri olan minaresinin, Evliya Çelebi’ye göre, Sofya’da güzellik bakımından eşi yoktur. Bugünkü duruma cami birçok onarımlar sonucu getirilmiştir. Caminin temelli bir onarımı, Türkiye Büyükelçisi Fethi Bey’in malî yardımıyla 1920’li yıllarda gerçekleştirilmiştir. Bu onarım esnasında depremden çatlayan mermer minber tahtadan yapılmış bir minberle değiştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve son yıllarda çeşitli hayırseverlerin yardımı ile sıva, boya ve tabandan ısınma tesisleri yapılmıştır. Hayırseverlerin yardımlarıyla camiye ısıtma tesisatı döşenmiş, ayrıca 2007 yılında caminin duvarları ünlü Kütahya çinileriyle süslenerek daha cazip bir hale getirilmiştir. Bu son çalışmalar esnasında caminin ahşap minberinin yerine çinilerle süslü yeni bir minber yapılmış, ayrıca kürsü kurulmuştur. Bugünkü durumda Banyabaşı Camii’nde Cuma günleri 700, bayramlarda ise 2000 mü’min ibadet yapabilmektedir. Bir zamanlar cami etrafında Molla Efendi Kadı Seyfullah’ın ve Emin Dede’nin kabirleri ve yakın mesafede bir hamam bulunmakta imiş. Ancak bugün cami külliyesinden sadece ibadet kısmı kalmıştır.
Sofya şehrinin 24 belediyesi bulunmaktadır: Bunlar:
- Bankya
- Vitosha
- Vrabnitsa
- Vazrazhdane
- Izgrev
- Ilinden
- Iskar
- Krasna polyana
- Krasno selo
- Kremikovtsi
- Lozenets
- Lyulin
- Mladost
- Nadezhda
- Novi Iskar
- Ovcha kupel
- Oborishte
- Pancharevo
- Poduyane
- Serdika
- Slatina
- Studentski grad
- Sredets
- Triaditsa
Sofya'nın şu andaki belediye başkanı Boyko Borisov'dur.
Sofya'nın tarihi evleri, Şimdi Konsolosluklara hizmet veriyor
Sofya Belediyesi [değiştir]
Sofya Belediyeleri :
İsim |
İşsizlik (2004, %) |
Nüfus |
Bankya |
10,4 |
9,186 |
Vitosha |
3,5 |
42,953 |
Vrabnitsa |
4,6 |
47,417 |
Vazrazhdane |
5,3 |
47,794 |
Izgrev |
3,1 |
33,611 |
Ilinden |
4,5 |
37,256 |
Iskar |
3,9 |
69,896 |
Krasna polyana |
9,2 |
65,442 |
Krasno selo |
3,7 |
72,302 |
Kremikovtsi |
5,8 |
23,599 |
Lozenets |
3,3 |
45,630 |
Lyulin |
5,4 |
120,897 |
Mladost |
4,2 |
110,852 |
Nadezhda |
3,8 |
77,000 |
Novi Iskar |
4,5 |
26,544 |
Ovcha kupel |
3,8 |
47,380 |
Oborishte |
2,8 |
36,000 |
Pancharevo |
5,3 |
24,342 |
Poduyane |
4,5 |
85,996 |
Serdika |
3,6 |
52,918 |
Slatina |
4,1 |
65,772 |
Studentski grad |
2,9 |
50,368 |
Sredets |
4,0 |
41,000 |
Triaditsa |
3,7 |
65,000 |
TOPLAM |
4,5 |
1,270,450 |
Vikipedi, özgür ansiklopedi
( Kırcali sayfasından yönlendirildi)
Kırcaali (Bulgarca:Кърджали–Kardzhali, halk dilinde:Gırcalı), güney-doğu Bulgaristan'da, Kırcaali ilinin ve Kırcaali Belediyesinin merkezi kent; n. 76.232 (2006). Demiryoluna durağı var. Hasköy (Хасково) ve Gümülcine (Yunanistan) karayolları bulunur.
<****** type=text/**********> //
Sıradan bir adam, askeri kumandan ve evliya olan Kırca Ali hakkında birçok efsane ve rivayet vardır. Kırcaali şehri adını ondan almıştır. Yaşlılar Kırca Ali'nin doğum yerinin Buhara veya Konya vilayetinde bulunan iskele kasabası Alanya olduğunu iddia etmektedirler. Hicri takvime göre ( 1892 y), 1310 yılına ait Edirne vilayeti Salnamesinden bir efsane tercüme edilmiştir. Bu efsaneye göre Sultan Murad zamanında ( 1360-1389) Türkler Rodoplara Kırca Ali komutasında akın yapmışlar. O, bir çarpışma esnasında şehit düşmüş ve yeni yerleşim yerine Kırca Ali'nin adını vermişler.
Bir yerleşim yerine ad vermek kolay olmadığı gibi, rasgele bir isim vermek de kolay iş değil. Kırca Ali herhalde kendi ortamında üstün tutulan, otoriteli, gösterişli, sevgili ve saygılı bir şahıs imiş. Bunun içindir ki, ahali yerleşim yerine onun adını koymuş. Böylelikle Kırca Ali kim olursa olsun onun adı ebedileşmiş. Yerleşim yerinin Kırca Ali'nin şehit düşmesinden önce mevcut olup olmadığı sorusuna henüz bir cevap yok. Ancak, önemli olan yerleşim yerinin ne zaman meydana gelmiş olmasıdır. Şimdi efsanelerin Kırca Ali'yi böyle takdim ediyor:
Gazi Kırcı Ali Efsanesi [değiştir]
Asya'nın eski Özbekistan SSCB'de bulunan eski bilim ve sanat merkezi olan Buhara ilahiyet okullarının birinde Ali adında bir talebe okuyormuş. Zeki hafızası ile dikkati celbeden bu talebe, hem arkadaşları, hem de ona ders veren hocası tarafından çok seviliyormuş. Yukarı sınıflara geçtiğinde daha da coşkun olmuş, avcılığa kendini okadar kaptırmış ki, günlerce ortadan kayboluyormuş. Defalarca hocası ormanda gezmemesi için nasihat ediyor, dini vecibeleri ile ilgilenmesini istiyormuş. Ali, söz veriyor, fakat ders saatleri bitince tüfeğini kavrayıp ava koşuyormuş.
Hocanın defalarca yapmış olduğu protestolar fayda etmemiş ve başka bir şekilde onu etkilemeye karar vermiş. Hoca çok maharetli biriymiş. Bir defa Ali ava giderken hoca onu takip etmiş. Ali bir tavşana nişan alırken hoca onu bir ağaç arkasından dikkatle seyrediyormuş. Ali tavşanı vurmuş, ancak tavşan yerine hocasını vurduğunu görünce çok şaşırmış. Dehşete kapılan Ali doğru okuluna gitmiş. Ancak okul avlusuna girdiğinde hocasının huzurunu bozmadan çeşmede yıkandığını görmüş. Ali rahat bir soluk almış, biraz önce gördüğünü hocanın onu sık sık tekdir etmesinden doğan korkudan olduğunu düşünmüş. Ertesi gün sınıf meşgaleleri başlayınca hoca Aliye bakarak şöyle demiş:
Kalk! Dün nerede olduğunu bize anlat ulenn. " Arkadaşlarımla ders çalışıyordum,diye ürkekçe cevap vermiş Ali " Ormanda hocasına nişan alıp tavşan diye vuran kimdi? ?" Ali telaşla titremeye başlamış, hoca ise devam ederek: " Beni aldatabileceğini sanma. Öldürdüğün kişi ben idim, ama işte ben senin karşındayım ve canlıyım. İyi hatırla, bir daha gerçeği söylememek girişiminde bulunma. Otur yerine. Sen artık talebe değil, sen kırcı'sın." Talebeler gülüşmüş, Ali ise üzüntüden donakalmış. Hiçbir karşılık verememiş, fakat hava kararınca hocasının yanına gitmiş ve diz çökerek yalvarmış: " Bir daha asla ava gitmeyeceğim. Beni affedin ve okuldan ihraç etmeyin, çünkü ebeveynlerim bundan ötürü delirebilir. Ben onların tek evladıyım. Acıyın bana." Ali örnek bir talebe olmuş, ancak iyi ismini kaybettiğinden dolayı herkes ona Kırcı, Kırcı Alidemeye başlamış. Ali eski saygınlığını geri alabilmesi için hiç bir şey fayda etmemiş. Ve Ali yine coşkunluk etmeye başlamış, kimseyi dinlemiyormuş. Azıcık serbest kalınca tüfeğini kavrayıp ava koşuyormuş. Ali boylu poslu, endamlı ve çok yakışıklı imiş. Yakışıklı olmasından başka her şeyi öğrenme meraklısı imiş. Çok okuyormuş ve tüm derslerden üstün başarısı varşış. Bundan dolayı artık hoca ona sert ihtarda bulunmuyor, Aliyı ava giderken gördüğünde göz yumuyormuş. Bu esnada Osmanlı imparatorluğu Edirne'yi fethetmiş (1363) ve Balkan Yarımadası'nda seferlerine devam ediyormuş. Din uğruna yürütülen savaşlar için gönüllü toplamak icap etmiş. Sıra Buhara'daki okula gelince hoca Ali'ye dönerek şöyle demiş: " Kırcı Ali, hadi şimdi senin cesurluğunu göreyim. Sen beni yıllarca kızdırıp ava gitme nasihatımı dinlemedin. Benden bir şey saklanamaz. Senin kırda nekadar gezip dolaştığını saydım ve hakkı ile sana Kırcı dedim. Tavşan öldürmek ve hedefi vurmak büyük bir maharet değil, bu bir kahramanlık da sayılmaz. şimdi seni göreyim, söyle, gönüllü gidecek misin? " Evet, hazırım diye cevap vermiş Ali. " Hadi o zaman git savaşta ün kazan. Ben ve tüm arkadaşların seni kahraman olarak karşılayalım demiş hoca. Buhara'dan çok gönüllü varmış, ama Ali daha ilk günlerde yiğitliği ve delikanlılığı ile komutanlarının dikkatini çekmiş. Ali'ye sorumlu görevler vermeye başlamışlar, Kırcı Ali de bunları kusursuz yerine getiriyormuş. Burada da ona Kırcı Ali demeye devam etmişler ve adı ağızdan ağıza dolaşıyormuş. Savaşta da üstünlüğünü göstermiş ve hep ilk hatlarda yer alıyormuş. Böylelikle komutan olmaya başarmış. Kırcı Ali her yerde saygı ve sevgi ile anılıyormuş. Akıllıca ve ilhamla konuşarak askerlerini coşturuyormuş. Bir derceye kadar tarihi de bildiğinden nutukları çok celpedici imiş. Hatip olarak ün kazanmış. Birkaç yıl esnasında şöhret ve miralay rütbesini kazanmış. Onun askerleri fırtına gibi ilerleyerek zafer üstüne zafer kazanıyormuş. Kırcı Ali savaşta hep ön saflarda bulunuyormuş. Mucize, o hiç bir defa yaralanmamış. Askerleri için bir kardeş olup onlar da onu bir kardeş olarak seviyorlarmış. Ali askerlerinin tok ve barınakta olduklarını görmeyince hiç bir zaman yemeğe oturmuyormuş. Rodoplara girdiklerinde Ali'nin alayı büyük üne sahipmiş. Balta girmemiş Rodop dağları Ali'nin kalbini fethetmiş. Sefer bittikten sonra Ali oralarda kalmaya karar vermiş. Köyden köye dolaşarak Kırcı Ali yaşlanmış. Kıca Ali'nin gezdiği bu yerlerde onun askerlerinin çoğu yaşamaya devam etmiş. Yeni gelen göçmenlere nasihat veriyor, ama bu arada ava gitmeyi de ihmal etmiyormuş. Türk göçmenleri Kırcı Ali'ye büyük hürmet gösteriyormuş. Onsuz hiç bir şey olmuyor, o sivil hayatta da ön saflarda imiş.
Kırcı Ali iyice ihtiyarlamış. Bir sabah onu ölü bulmuşlar. Rodop köylerinden binlerce insan toplanmış. Onu ölü buldukları alana gömmüşler. Onun eski askerlerinden bazıları, kendisini okadar çok seviyorlarmış ki, mezarının yakınına ev kurarak çok sevdikleri komutanlarının yanında kalmaya karar vermişler. Bu evlerin yanında başka evler de kurulmuş. Evlerin sayısı 25-30-u bulunca türklerden en yaşlısı köylerine nasıl bir isim vereceklerini sormuş. Fazla düşünmeden hep bir ağızdan cesur komutanları Kırcı Ali'nin adını vereceklerini haykırmışlar.
Bu günden itibaren köyün adı Kırcı Ali olsun, Buhara'lı cesur komutanın şöhreti ve kahramanlığı büyük ve küçükler tarafından anılsın ve bir gün burası kasaba olsun! Bu veriler Sultan Abdul Hamid'in hocalarından biri olan Halim efendi tarafından zikredilmiştir. İstanbul kütühanesinde Buharalı Ali hakkındaki bu hikayeyi bulan Kırcaali doğumlu Halim efendi Osmanlı vakiyenamelerinde okuduğunu bildirmiş ve böylece bu hikaye bizim yöremizde ilk hekim olan Doktor Sadık tarafından buraya getirilmiş.
Bu efsane veya gerçeğe Edirne vilayeti 1892 yılı Salnamesinin 316. Sayfasındaki Kırcı Ali hakkında notunda:
Kırcaali'nin fethi hakkında daha fazla veri olmamasına rağmen, Osmanlı vakiyenamelerine göre bu olay Birinci Murat zamanında vuku bulmuştur. Gümülcine'nin düşmesinden sonra Rodoplardaki diğer yerleşim yerlerine de sıra gelmiş. Başka bir delile göre bu yerlerde Sultan Murad'ın komutanlarından biri olan Kırcı Ali adında birisi savaşmış. Burada ateşe verilen köylerden birini Kırcı Ali yeniden tesis etmiş ve ona kendi adını vermiş. Böylece Doğu Rodoplardaki Kırcaali kasabası meydana gelmiş ve kırcaali kasabasından mubadele ile bir çok Kırcaali'li türkiyeye göç etmiştir. ve bunların bir kaçı istanbul ilinin çatalca ilçesinin çanakca köyündedir.
Doğu Rodop dağlarının ovasında, Arda ırmağının kıyısında bulunan kent. Sofya'dan 259, Filibe'den 90 kilometre uzaklıkta bulunan Kırcaali‚ Hasköy şehrinden ise sadece 50 kilometre uzaklıkta. Ayrıca Kırcaali Avrupa Transport programı kapsamında koridor 9 projesi içinde. [1]
1607 yılında Osmanlı Türklerince Kırcali adıyla kuruldu. 1878 Berlin Antlaşmasına göre, Doğu Rumeli ilinde kaldı; bu ilimizin Bulgaristan Prensliğinekatılmasından sonra, şehir Türkiye'ye bırakıldı; Balkan savaşında (1912-13) Bulgarlarca işgal edildi. Zengin Osmanlı mirasıyla uzun yıllar rodopların en gelişmiş kenti olmuştur.
Alevi-Bektaşi bir kişi olduğu anlaşılan Kırca-Ali'nin kendi adını taşıyan kentte Osmanlı döneminden kalma türbesi vardı, ama son yıllarda bu, yakın türk köylerinden Sağırlar'a (Gluhar-Глухар) nakledildi. Şimdi ne halde olduğu bilinmemektedir.
Kırcaali, Osmanlı devrinde ticaret yollarının üzerinde kaldığı için erken gelişmiş bir kenttir. Bu yüzden Kırcalililer ticari zekalarıyla tanınırlar. Hatta bu konu Kırcaali'ler Bulgaristan'ın yahudileridir esprisinin doğmasına neden olmuştur.
Demografik Yapı [değiştir]
1920 yılında nüfusu 4.417, 1926 yılında 6.487 idi; bu yuıllardan sonra kent pek hızlı bir gelişme gösterdi. 1910 yılında'da basılan bir Osmanlı salnamesine göre, Kırcaali'de yalnızca 226 Bulgar vardı, geri kalan nüfusun hepsi müslüman türktü. 1950 öncesinde dahi nüfusunun hemen hemen tamamı Türk iken, zamanla Türklerin Türkiye'ye göçmesi ve yerlerine Bulgar ve Çingenelerin yerleşmesiyle demografik yapısı biraz değişmiştir. 1985'te dolaydaki üç köyle birleştirilen Kırcaali şehri Hasköy iline bağlandı.
2001 Bulgaristan nüfus sayımında Kırcaali Valiliği geneli için 164.000 nüfus rakamı verilmiştir. Mensup olunan etnik grup ve anadil için beyana dayalı veriler 101.000-101.500 Türk, 55.000-57.000 Bulgar şeklindedir. Dini aidiyet konusunda 114.000 kişi Müslüman, 35.500 kişi Hristiyan olduklarını belirtmişler, 13.500 kişi bu konuda bildirimde bulunmamıştır. 55.000 Bulgar olmasına rağmen 35.000 hristiyanın olması Kırcaali'de 20.000 kadar Pomak'ın yaşadığını göstermektedir. Aslında Pomakların kendi dilleri vardır ancak artık pek yaygın olarak kullanılmamakta. Kırcali'de 1.200 kadar da Çingene olduğu anlaşılmaktadır. Kırcaali şehrinin nüfusu ise 2006 son verilerine göre 63.164'tür.
Yerel yönetimler tamamen Türklerin elindedir. 2005 Bulgaristan Genel Seçimleri'nde Kırcali eyaletinden seçilen 5 milletvekilinden 5'i de Türktür. Türk azınlık ağırlıklı Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) oyların % 67.32'sini almıştır. Kırcali milletvekillerinin isimleri Ahmet Demir Doğan (HÖH Başkanı), Lütfü Ahmet Mestan, Remzi Durmuş Osman, Ünal Tasım ve Necmi Niyazi Ali'dir ve Kırcali şehri belediye başkanı Hasan Aziz'dir.
Kırcaali Bulgaristan'ın en hızlı gelişen şehirlerinden bir tanesi. Yıllık 30 milyon leva para akışı olmaktadır. Makine, besin , tütün vb. sanayiileri ve oto montaj fabrikası bulunur. Arda ırmağı boyunca çıkarılan tütünün büyük bölümü burda depo edilir.
Toplum Kurumları [değiştir]
Kırcaali Belediyesi'nin resmi binası, beyaz rengi ve şekli yüzünden Beyaz Gemi olarak popüler olmuştur
- Maden İşleri Koleji
- Plovdiv Paisiy Hilendarski Üniversitesi Lüben Karavelov Enstitüsü
- Hristo Botev Yabancı Dil Ağırlıklı Lisesi
- Aleko Konstantinov Ekonomi Meslek Lisesi
- Üstad Vladimir Dimitrov İlköğretim Okulu
- Aziz Kliment Ohridski İlköğretim Okulu
- P.R. Slaveykov İlköğretim Okulu
- Yordon Yovkov İlköğretim Okulu
- Papaz Paysiy İlköğretim Okulu
- Hristo Smirnenski İnşaat teknik okulu
- Vasil Levski Meslek Lisesi
Kırcali'deki Bölgesel Tarih Müzesi Güney Bulgaristan'ın en büyük müzelerinden bir tanesidir. Müze'de Perperikon ve Tatul harabelerinden bulunanlar sergilenmektedir. Yaklaşık 40.000 sergilenen eser vardır.
Dış bağlantılar [değiştir]
Filibe
Filibe (Bulgarca: Plovdiv), 600.000'e yaklaşan nüfusuyla Bulgaristan'ın ikinci büyük şehridir. Filibe ilinin idari merkezidir. Ayrıca Trakya'nın en önemli kültür merkezidir.
Roma, Atina ve İstanbul'dan önce kurulmuş olan şehrin tarihinde çok önemli ve birbirinden farklı olaylar vardır
Filibe ili Bulgaristan'ın orta güney kısmında bir ildir. Bir tarım bölgesi olan Filibe, Bulgaristan'daki ekilebilir alanların yedide birini barındırır. İlin merkezi Filibe şehridir.
Filibe, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’dan 120 km. güneydoğusunda yer almış olup, ülkenin ikinci büyük şehridir.
Yunanca’da bu yerin adı Philip şehri anlamına gelen Philippopolis, Bulgarca’da ise Plovdiv adı verilmektedir. Meriç kıyısında, 380 bin nüfuslu olan bu kent, eski semtleriyle ünlüdür. Filibe, bir tarım kenti olup pirinç, şeker pancarı, şarap, tütün, pamuk, sebze, meyve ve sanayi ürünlerinin merkezidir.
Eski Traklar tarafından Pulpudava adıyla kurulan kent, Makedonya kralı Filip’in eline geçtikten sonra Filipopolis, Romalıların hakimiyetinde ise Trimontsiyum adlarıyla anılmıştır.
Ortaçağlar boyunca sırasıyla Got (251), Hun, Bulgar (10. yüzyıl) ve 1189’da Bizans’ın akımlarına uğradı. Önce Bulgarlar’ın, sonra da Bizans’ın egemenliğinde kaldı. 1390 yılında Osmanlı topraklarına katılınca, Filibe adını alan şehir, beş yüzyıla yakın bir süre için Türk yönetiminde kalarak bayındır duruma getirildi ve hızla gelişti.
1878 Berlin Antlaşması gereğince kurulan özerk Doğu Rumeli vilayetinin mümtaz eyaletinin merkezi oldu. Ve ardından da 1885 tarihinde Bulgaristan’a bağlandı.
Osmanlı yönetiminde, Rumeli’deki ünlü bender şehirlerden biri idi. Diğerleri: Edirne, Sofya, Üsküp, Serez, Yenişehir, Selanik, Bosnasaray, Belgrat ve Budin’dir.
Burası Evliya Çelebi’nin ifadesiyle “Dokuz adet, yamru yumru boz kayalık tepeler üzerine, dereler arasına kurulmuştur. Uleması, meşayihi, kadıları, şairleri çoktur. Ayan elbise-i fahire giyerler, halkın orta halli olanları akça gökçe, fakat pakça elbise giyerler” diyor.
Filibe’nin hızla kalkındığı ve şehrin Türkleştiği anlaşılıyor. Kayıtlara göre, Fatih Sultan Mehmet, İsfendiyaroğullarını buraya yerleştirdi. Aşık Paşazade, Saruhanoğullarının buraya iskan edildiğini söyler. Yine Evliya’nın 17. yüzyılda verdiği şu rakamlara bir göz atmak bunu ispata yeter: Şehirde 53 cami, 70 okul, 9 medrese, 7 daru-ülkurra, 11 tekke, 8 hamam, 9 han, kervansaray vb. vardır.
Günümüzde hâlâ ayakta duran ve XV. yüzyılda İkinci Sultan Murat tarafından yaptırılan Muradiye Camii’ne, Ulucami denildiği gibi, halk tarafından Cumacamii diye de adlandırılmaktadır. (Res.1) Zamanla bakımsız ve harap dönemler geçiren bu cami, dokuz kubbeli olup, ayakta kalabilen Türk anıtlarından biridir. Minaresi tek şerefeli bir şaheserdir. (Res.2), 1199 hicri, 1787 tarihinde Birinci Abdülhamit tarafından onarılmıştır. Res.3 ve 4).
Onarım tarihini gösteren kitabe şöyledir:
Karın-Hak Hazret-i Sultan Murad
Bu zima ma’bedi pürnür etmiş Filibe’de bünyad
Olup ezman-ı mürür ile binası münhedim
Cümle yeniden kıldı ihya şehriyar-ı mekreme mutad
Eden tecdidini, azif beyan-ı tarih baba abad
Bu ra’na camii Abdülhamid Han etti nav aba
1199 (1787)
Filibe’de önemli Türk-İslam anıtlarından biri de Vezir Şehabeddin Paşa Camii’dir. Yapı 1442 yılında, altı kubbeli olarak yapılmıştır. (Res.5) Diğer kubbeli bir türbe de Paşa’nın oğluna aittir. Her ikisi de durmaktadır. Caminin yan tarafında büyük bir imaret vardır. Mihrabı, minberi, minaresi Türk sanat tarihinin eşsiz bir sanat örneğidir. Kıble kapısı üzerindeki celi hatla yazılı tarihi şudur:
Tekkabel ya kadime ihsan
(Ey ihsanı eskiden beri bol olan, sen kabul et, demektir.)
Bu değerli ve tarihi cami, Bulgaristan’da komünist rejimi süresince yöneticiler tarafından ibadete ve ziyaretçilere kapatılmış, ancak 1990’dan sonra tekrar ibadete açılmasına izin verilmiştir.
Yukarıda isimlerini verdiğimiz iki tarihi eserden başka geçmişte var olan, günümüzde yok olan bazı ünlü camilerin isimlerini sayabiliriz: Yeşiloğlu Camii, Anber Kadı Camii, Koruağası Camii, Köprübaşı Camii, Tabaklariçi Camii, Uğraş Camii, Emir Şeyh Camii, atalarımızın izlerini taşıyan meşhur camilerdendi. Şehabeddin Paşa, Karagöz Paşa medreseleri vardı. Şehabeddin paşa’nın bir hanı, bir de hamamı vardı.
93 Harbi dediğimiz 1877-1878’de burada otuz cami yok edilmiştir!
Osmanlı şehir ve kasabalarının birçok yerinde olduğu gibi Filibe’de de görkemli bir saat kulesi vardır. Tepe üzerindeki saat kulesi 1935 yıllarında yangın kulesi olarak kullanılırdı. Giriş kapısı üzerindeki kitabe şöyledir:
“Barekallah işbu saat oldu tecdiden bina
Say olundu himmetiyle bi kusur itmamına
Aferin olsun hele üsdadına şad aferin
Böyle bir kuleyi saat yaptı resmin hüb eda
Say edince seyyide itmanına tarih dedim
Bin iki yüz yirmi yedi bu saat bina
1227 (1811)
Filibe’nin vakıfları çok zengindi. Okul öğrencilerine her ders yılı başında, bayramlarda elbise verilirdi. İsfendiyaroğulları Vakıfları çok zengindi. Aşağı çarşıdaki Dede Mektebinin kapısı üzerindeki tarih şöyledir:
Ruh-u kudus kasdedip tarih ana
Dedi tarihin Bekir / Hayrun cemil)
893 /1487/
Yukarıda da belirttiğim gibi bugün Bulgaristan’ın ikinci büyük kenti olan Filibe, uzun geçmişinde İslam-Türk kültürüne büyük hizmetler sunmuştur. Burada birçok alimler, şairler yetişmiştir. Abdülvasi Alisi denen Ali Çelebi, ünlü Kalile ve Dimne’yi dilimize çevirerek Hümayunname adıyla Türkçe’ye güzel bir eser kazandırdı. Onun bu hizmeti takdir edilerek Bursa’ya kadı tayin edildi. Baba Çelebi diye anılan Filibeli Hoca Rızai hem şair, hem de hattattı.
Filibe, Türk toplumunun uyanmasında önemli katkılarda bulunmuş olan bir diğer ünlümüz de müftü Sadeddin Efendidir. Devrin son büyüklerinden biridir.
KAYNAKLAR:
1.Vakıflar Arşiv ve Neşriyat Müd. Müceddet Rumeli Defteri, No.988, s.51-64.
2.Evliya Çelebi Seyahatnamesi Cilt 3, s.382.
|
.
|
|
|
|
|
free image
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 191 ziyaretçi (291 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|