hürbalkan internet dergisi
  Köprülü’den Veles’e veya Plovdiv’den Filibe’ye
 
Köprülü’den Veles’e veya Plovdiv’den Filibe’ye
Tarih: 18.07.2009 Saat: 16:09
Konu: Yazarlarımız


Küçüklüğümden beri doğduğum yeri anlamaya çalışmışımdır. Eskiden daha basit bir şekilde yaşarken, hayatın bana düşündürdükleriyle yetinerek Balkanlar’ı anlamaya, onu hissetmeye çalışırdım. Yaşım ilerledikçe bu anlama çabası da iyice gelişti. Artık Balkanlar’ı yaşarken, aynı zamanda onu anlamaya ve ondaki “biz”i tam olarak bulmaya başladım.

Üniversite hayatımla beraber yepyeni bir dönem açıldı. Bu yeni dönemle beraber, hayata bakışım daha da genişlemeye ve güçlenmeye başladı. Bu açılımlarla beraber dar anlamıyla Kosova ve Balkanlar, geniş anlamıyla da Türk Dünyasını idrak etmem de gelişti. Benzer bir gelişim sürecini, daha birçok kişinin yaşadığını düşünüyorum.

Size bu yazıyı yazmamda son itici güç, geçen gün gördüğüm bir olay oldu. İlk olarak, konunun evveline değineyim. Bendeniz, son iki yıldır Balkanlar’daki yer adlarının Türkçelerini araştırıyorum. Özellikle kullanımdan düşen veya düşürülen isimlerin peşindeyim. Bu konuda eski haritalara bakıyorum, eski yazıları tarıyorum… Balkanlar’ın Türkler ve Türkçeden ayrı düşünülemeyeceği fikrinde olan bir kişi olarak, araştırmalar yürüttükçe bu fikrimin doğruluğunu görüyorum. Ayrıca, Balkan Türklerinin, yaşadıkları ülke her neresi olursa olsun, Balkanlar’a neden öz toprakları gibi davranmaları gerektiğini buldum. Balkanlar, Türklerin ve diğer halkların vatanıdır. Bunu herkesin bilmesi gerekir. Hele ki Balkan Türkleri, bunun ne demek olduğunu iyice anlamalıdırlar.

Balkanlar’da (bugün kullanılan ve kullanılmayan) Türkçe yer adlarına, dağ adlarına, bölge adlarına ve insanlara baktığım ilk günden bugüne geldikçe bilgilerim arttı. Bilgilerim arttıkça da kafamdaki fikirler belirginleşmeye başladı ve artık hayat biçimini etkilemesi gereken bir karakter hâline geldi.

Geçen günlerden birinde, taradığım bir-iki makalede Balkanlar’a dair yerleşim adlarının kullanımında tutarsızlıkların olduğunu fark ettim. Bu tutarsızlıklara daha önce de rastlamıştım. Türkiye Türkçesi ile yazılmış ve biri Türkiye Cumhuriyeti resmî kayıtlarına, diğeri de Türkiye’deki ciddi bir dergiye ait olan yazılardaki yer adı kullanımları, özellikle Türkiye’de, Balkanlar’daki yer adlarının Türkçelerini kullanma konusunda tutarsızlık olduğunu bir kez daha gösterdi. İlgili resmî evrakta Selanik, Atina, Üsküp, Niş, Belgrad, Köstence, Sofya, Bükreş, Tiran yer adları Türkçe şekiller olarak bulunurken, aynı belgede Türkçe adlara sahip bazı yer adlarının yabancı şekilleriyle kullanıldıklarını gördüm: Plovdiv, Kiçevo, Kriva Palanka, Veles, Bitola, Stara Zagora. Bu yer adlarının tamamının Türkçe adları vardır: Filibe, Kırçova, Eğri Palanka, Köprülü, Manastır, Eski Zağra. Acaba neden böyle bir tutarsızlığın olduğunu düşündüm. Sadece bir belgeyle de yetinmeyip genel olarak literatürde kullanılan isim şekillerine baktım. Belki literatürdeki kullanım tercihlerine bağlı kalınmıştır. Bir bakalım… Öncelikle, Bulgaristan’daki Filibe şehri yerine Plovdiv ismi, Türkiye Türkçesi literatürde kullanılmamıştır. Hele Manastır’ın Makedoncası “Bitola” ismi yazılı belgelerin dışında, sözlü kullanımda bile çok azdır. Veles de aynı şekilde kullanılmamıştır. Şehir, Türkçe basın-yayında hep Köprülü olarak geçer. Diğerleri için de durum benzer. Demek ki burada bir kullanım standardı değil, bir keyfiyet/kararsızlık vardır. Eğer, bu resmî evrakta kullanılan isim şekilleri, ilgili devletin resmî dilinde kullanılan şekli geçerli kılmak istiyorsa o hâlde Üsküp yerine “Skopje”; Atina yerine “Athina”; Belgrad yerine “Beograd”; Köstence yerine “Constanţa”; Sofya yerine “Sofiya”; Bükreş yerine “Bucureşti”; Tiran yerine de “Tirana” yazılmalıdır.

Yukarıda, bir yazılı belgeden hareketle yapılan fikir jimnastiğinden anlaşılacağı gibi, Türkiye Türkçesi yazılı metinlerde, tarihten bugüne kesintisiz olarak geldiği gibi, Balkanlar’daki yer adları konusunda Türkçenin dışına çıkılmamalıdır. Bu konudaki dil ve imla politikası sağlam bir mantığa dayandırılmalıdır. O sağlam mantık da, Osmanlı Devleti imla geleneğinden bugüne dek kullanılagelen Türkçe şekillerin bugünden sonra da kullanılmasıdır. Fikri anlatmak için bir örneği daha inceleyelim…

Taradığın yayınlardan birisi olan ilgili dergideki yazının bir kısmını aynen alıyorum: “Başlıca şehirleri; Kalkandelen (Tetovo), Manastır (Bitola), Üsküp (Skopje), Köprülü (Veles), Debre (Debar), Resne (Resen), İştip (Ştip), Ustrumica (Strumca), Radoviş, Gostivar, Ohri (Ohrid), Eğri Dere (Kriva Palanka), Delçova, Doyran, Gevgeli (Gevgelija), Koçani, Kumanova, Negotino, Kavandarcı (Kavandar), Pirlepe (Prilep), Struga (Ustruga) ve Kiçevo’dur.” Bu yazıda ise, birkaç oynama dışında, yukarıdakinin tam aksi bir durum söz konusudur. Yazıda Makedonya sınırlarındaki yer adlarının Türkçe şekilleri bazen asıl şekil, bazen de ikincil şekil olarak gösterilmiştir. Bu tercihte kullanım sıklığının gözetildiğini düşünüyorum. Ben Türkçe şekilleri koyu ile yazdım ki durumu daha kolayca takip edebilelim. Burada Türkçe şekillere daha fazla dikkat eden bir yaklaşım var. Bu bakıma, diğer belgeden ayrılıyor. Ancak, burada standartlığı kıran birkaç durum var. Bunlardan birisi asıl şekil olarak bazen Türkçe bazen yabancı dildeki şekli verilen yer adının hangi kıstasa göre bu şekilde verildiğidir. Eğer kıstas, kullanım sıklığına göre ise hemen belirtelim ki Türkçe olsa da Eğri Dere veya (benim ulaştığım ve 20. yüzyıl başlarına ait kaynakta geçtiği şekille) Eğri Palanka ismi Türkiye Türkçesi literatürde meşhur değildir zira kentin kendisi yazılı belgelere pek girmemiştir. Dolayısıyla bu mantıktan bakılırsa “Kriva Palanka” şekli asıl şekil olarak yazılmalıydı. Zira aynı yazıda “Struga” şekli, Türkçe şekil olan Ustruga’nın aksine asıl şekil olarak yeğlenmiştir.

Bir diğer durum, şekillerin imlalarındaki muhtemel sorunlar. Ustrumica olarak yazılan yerin adı (eski ve yeni kayıtlarda) Ustrumca olarak geçer. Makedoncası Strumica’dır. Yazıda Makedonca “Kiçevo” yer adının Türkçesi olan “Kırçova”, parantez içinde bile belirtilmemiştir. Belki dikkatlerden kaçtı, belki de başka bir mantık güdüldü. Biraz kafa karıştırıcı. Sadeleştirip bağlayalım.

Balkanlar’daki yer adlarının Türkiye Türkçesi belgelerdeki kullanımında bir standartlaştırmaya varmak zorundayız. Belgeler arasındaki tutarsızlığı önleyerek bilgi kaybından kurtulmak zorundayız. Yer adlarındaki tercih, yazılan dil yani Türkçe merkezli olmak zorundadır. Hele en az 500 yıldır, Türkçenin resmî olan ve olmayan her türlü vesikasında kullanılan yer adlarını aynı özenle kullanmalıyız. Bazı yer adlarının zamanla şekil değişikliğine uğramış biçimleri, kullanılacak biçim olabilir. Bunu yapmak zorundayız. Çünkü Balkanlar’daki bu yer adlarının Türkçeleri mevcut. Çünkü Balkanlar, Türklerin de asıl unsur olarak yaşadığı bir toprak parçasıdır, buralarda Türkçe bütün canlılığıyla bulunmaktadır.

Bugün dünyanın geçerli dili olarak bizim önümüze sunulan İngilizcede, Balkanlar'daki şehir adlarından bazılarının dönemden döneme değişiklik gösterdiğini gözlemledim. Mesela en basitinden, Kosova'nın adı evvelden beri hep "Kosovo" şeklinde görünürken son dönemdeki birçok İngilizce (resmî ve gayriresmî) belgede "Kosova" imlasına da rastladım. Aynı mantıkla, Türkçe adı "Köprülü" olup da, Yugoslavya döneminde adı Titov Veles olan, son dönemlerdeyse "Veles" olarak kullanlmaya başlanan şehrin adı İngilizcede de (ve muhtemelen başka yabancı dillerin bazılarında) Koprulu > Titov Veles > Veles sırasını izlemiştir, değişmiştir. Bu gibi değişikliklerin olması doğal çünkü İngilizcenin veya onun kullanıcılarının Balkanlar'la hiçbir alakası yoktur, olamaz! Dolayısıyla onlar, Balkanlar'da o yere ne ad verilirse o adı kullanırlar. Ancak, bizim durumumuz bundan çok çok farklı. Biz oralarda asli unsur olarak yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız.

Bu konudaki fikrimi sunmuş oldum. Takip ettiğim mantığı anlatmaya çalıştım. Söz konusu yazı ve imla meselesi, Türkiye Türkçesindeki bir standartlık açısından, Osmanlı Devleti’nin mirasçıları olarak duruşumuz açısından, Balkanlar’ın bizim için de ana vatan olduğunu göstermesi açısından önemlidir. İleriki günlerden, aylarda bu konuda daha ayrıntılı, daha da bilimsel çalıştayların yürütülmesinden yanayım. Bu konuda özellikle biz Balkan Türklerine büyük görevler düşecektir.

Alpay İGCİ


DİP NOT
1- Yard. Doç. Dr. Levent Kayapınar, Makedonya’daki Etnik Grupların Türkiye ve Yunanistan Açısından Değerlendirilmesi, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 3. Sayı, Şubat 2004, Ankara, s. 82

 
  Bugün 62 ziyaretçi (70 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol