hürbalkan internet dergisi
  ANADOLU BASINI
 

 

 
Hükümetler,
Anadolu Basını'nı
yaşatarak görev yaparlar...
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Son yıllarda, “Anadolu Basını” anlatımı ve ifadesi yerine, “Yerel basın, mahalli basın” gibi cümleler, kelimeler, ifadeler kullanılıyor. Bu anlatımlar hiç hoşuma gitmiyor, beğenmiyorum. Çünkü “Anadolu” kelimesinin yeri başkadır, anlamı başkadır. Değişik ifade kullanacağız, belkide “çağdaşlaşacağız” diye oturmuş, benimsenmiş kelimelerin yerlerinin değiştirilmesi kimin ne işine yarar?.
Kim ne kazanır?. Anlayamıyorum!..
Anadolu’da yayınlanan ve sayıları, zaman zaman, hele seçim dönemlerinde 1500’lere ulaşan, normal dönemlerde 1200-1300 dolaylarında seyreden sayılarıyla, ülkemiz basını içinde önemli ve vazgeçilmez yerleri olan Anadolu Basını içerisindeki gazeelerimiz, gazetecilerimiz, ortaya koydukları genel görüntü ve işveren-çalışanlar bütünlüğüyle, habercilik-gazetecilik ve iletişim alanımızın vazgeçilmezleridirler.
Anadolu Basını içindeki yüzlerce gazetenin başlangıçtaki, sonra vefatla aramızdan ayrılan kurucularıyla, sonra kendilerine devredilen oğulları- mirascıları ve genç kuşaktan yöneticileriyle olan içiçeliğimi yıllardır sürdürüyorum. Onların hangi şartlarda ve ne fedakârlıklarla gazetelerimizin yayınlarını sürdürdüklerini yakından biliyorum. 1996 yılında yayınladığım “Basınımızın Anadolu Cephesi” kitabımla da Anadolu Basını ve çalışanlarını sayfalarımdaki yerlerinde bilgi görüntüleriyle dillendirmiş, anlatmıştım.
Mayıs 2008’in başlarından itibaren, Anadolu Basını içerisinde, Ankara’ki mesleki kuruluş yöneticileri arasında ciddi bir tedirginlik, rahatsızlık göze çarptı. Açıklamalar, basın toplantıları ve muhalefet parti milletvekillerinden yükselen sesler, Anadolu Basınının yokedilmek üzere olduğunu gösterdi.
KAMU İHALELERİYLE İLGİLİ YASADA
Hükümet, Kamu İhaleleri Yasasında değişiklik yapmak için, TBMM nezdinde çalışmalar yapıyor. 4734 sayılı yasanın değiştirilmek istenen 2,7,8 ve 9 ncu maddelerindeki tanımlar ve ilana çıkmada idare keyfiyeti, Anadolu Basınının en önemli gelir kaynağı olan kamu ihale ilanlarının tümüyle ortadan kalkmasına olanak tanıyor.
Bir başka ifadeyle, Anadolu Basını bünyesindeki gazetelerde yeralan ilanlar, elektronik ortama itiliyor, burada yayınlanmak isteniyor.
Böyle bir yanlışlıkla nereye varılır, nereye gidilir? Gözden geçirelim:
1- Anadolu Basını içerisindeki 1300 gazetenin büyük bir bölümü, resmi ilanlarla ayakta durduğu, durabildiği için, hemen ertesi aydan itibaren, peşpeşe gelen kapanan gazete haberleriyle karşılaşır, milletvekilleri seçim bölgelerine gittiklerinde seslerini nasıl ve hangi araçlarla duyuracakları konusunda sıkıntıya düşer, şaşırıp kalırlar.
2- Bu 1300 gazetede yaklaşık 15 bin belkide daha fazla fikir işçisi çalışmaktadır. Bunların tamamına yakını işsiz kalacak, Türkiye’deki işsiz sayısı 25-30 binlere ulaşacaktır. Yeni işsizler ordusu birden büyüyecek, toplumsal sıkıntılar başgösterecektir.
3- Anadolu Basını içindeki gazetelerin birbir kapanmasıyla, yerel düzeydeki vatandaşımızın haber alma özgürlü kısıtlanacak, mahalli haber sıcaklığı ortadan kalkacak, Anadolu’daki vatandaş-gazete ilişkileri yokolurken, yerel kültüre yapılan hizmetlerde kendiliğinden yokolacaktır. “Anadolu Basınını tekelleştirmek istiyorlar” diye bağıranlar haklı çıkacaklar, ama iş işten geçmiş olacaktır.
4- Unutmayalım; Anadolu Basını’nı yokederek değil, yaşatarak görev yapılır..
AKSİ BİR AÇIKLAMA
AA’nın bir haberi, 18.06.2008 tarihindeki gazetelerde, Kamu İhale Kurumu Başkanı Hasan Gül’ün açıklaması olarak, “İhale ilanları yerel basında yayınlanmaya devam edecek” başlığıyla yayınlandı.
Hasan Gül TBMM’nin ilgili komisyonundaki anılan yasa değişikliğinin ilgili bölümü için:
-“Tasarının yasalaşmasıyla, ihale ilanlarının yerel basında yayımlanmasının önünün kesileceği endişeleri yersizdir. Burada herhangi bir kısıtlama ve engelleme getirilmiyor. İhale ilanları mevcut durumda olduğu gibi yerel basında yayımlanmaya devam edecek ve bu konuda herhangi bir değişiklik sözkonusu değil” diyordu.
GÜNÜN HABERLERİ:
1.
Bayburt da yayınlanan “Bayburt Postası” gazetesinin sahibi Yakup Okutmuş 16.06.2008 tarihinde aramızdan ayrıldı.
2. Turan Tuğlu tarafından günlük yayınlanan “Gümüşhane Kuşakkaya” gazetesi 3432. ci sayısıyla 42. yayın yılına merhaba dedi.
3. Edebiyatımızın önde gelen isim ve imzalarından Abdülkadir Güler, Aydın Gazeteciler Cemiyetinin “2007 yılı köşe yazarı” ödülüne layık görüldü.
GÜNÜN YORUMLARI:
1.
İsa Kayacan Burdur’un gülü ve insanlığın sembolüdür. O’nu sevgilerimle vurmak isterim / O’nun gönlüne taht kurmak isterim. (Celal Ogan, Ankara, 22.04.2008)
2. Ece yayınlarının 113. yapıtı “Sayfa ve Sütunlarda Kırkbeş Yıl” adlı eseriyle İsa Kayacan, kendini kanıtlamış, aşmış, sağlam adım atarak çok kişiye örnek olurken “aslınızı inkâr etneyin” dersi veriyor. (İ. Atilla Sakka, Kent Gazetesi, Kilis, 03.05.2002)
- İsa Kayacan’ın “İşte Hayatım” kitabı bizlere de hayat verdi. (İ. Atilla Sakka, İzmir-2004)
3. Üretken insan İsa Kayacan’ın, Anadolu da yazmadığı gazete kalmamıştır. O, Anadolu basınının Evliya Çelebisidir. (Enver Sipahioğlu, Bulancak-Giresun, Mayıs: 2008)
***
Pervane Namıkgızı’nın Atatürk’le gönül sohbeti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’daki gönül dostlarımızla daha çok yaklaştıkça, onların seslerini; nefeslerini kendi dünyamız içinde duydukça, sevincimiz artıyor, onlarla elele olmanın mutluluğunu yaşıyoruz, yaşıyorum.
Azerbaycan sanat ve edebiyat dünyasındaki, onların deyimiyle “incesenet” alanındaki kıpırdanışlar, hareketler, bu genel görüntü içinde bize doğru ulaşanlar.
1992 doğumlu bir kızımız. Adı: Pervane.. Kerimova Pervane Namıkgızı. Henüz 16 yaşında. Ama dört kitabı yayınlandı bugüne kadar. 0, minik dünyasının genişliğiyle Bakü’den sesleniyor. Mektuplar yazıyor, yayınladığı kitaplarından örnekler gönderiyor.
ATATÜRK’LE GÖNÜL SOHBETİM
Kerimova, Pervane Namıkgızı’nın yayınladığı son kitap. Atatürk ve Türkiye sevgisinin belirginliği içinde “Atatürkle Gönül Sahbetim” adının taşıyıcısı.. Ciltli ve 68 sayfayla günyüzü görmüş.
Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin koordinatörlüğünde faaliyetlerini Bakü’de sürdüren Vektör Neşirlerevi yayınları arasında okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş bir kitap.
Genellikle düşünürüm.. Yaşları küçük, dünyaları büyük insanların yazdıkları, yayınladıkları, konuştukları beni hep düşündürür, sevindirir arkasından da gururlanırım. Pervane; “Muhterem İsa Kayacan’a büyük Atatürk sevgisi ile” diyerek imzalamış. Kitabın redaktör ve önsözünün müellimi; Prof. Dr.Elçin İskenderzade. Müellif olarak Pervane; “Bu kitabın yazılmasında bana verdiği tarihi bilgilere göre; Bakü Türk Anadolu Lisesinin tarih öğretmeni Olgun Ergün efendiye böyük teşekkürlerimi bildiririm” diyor.
Elçin İskenderzade hoca, “Fikri istidatlı uşag kalbinin böyük Atatürk sevgisi” başlıklı önsüzünde, Pervanenin bu yayın teşebbüsünün özünde, bütün hayretlerin yeralabileceği bir edebi cesaretin varlığından sözediyor.
Pervane, Atatürk’ün doğumundan hareketle söze başlamış. “1881 nci yılda, Yunanistanın en muhteşem liman şehri Selanik’te öyle bir uşak sesi duyuldu ki, sesi bütün dünyaya yayıldı” şeklinde devam etmiş. Kitap içinde yeralan bölümlerin başlıklarından bazıları şöyle sıralanmakta; -Atatürk hayatının Pervanesi/Ömrün bahar feslinin ilk kader gıvılcımları,
-Benim maksadım/Atatürk’ün vasiyetini yazmaya karar vermesi,
-Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyeti, Atatürk’ün ölümü ve son saatları, Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabre nakli,
-Fransız generali ve Atatürk, Yurtta sulh, cihanda sulh, Atatürk’ün Fransız generalle sohbeti, Atatürk niye gözleri açık halde rahmete gitti, Kurtuluş savaşından bir anı, Atatürk’ün manevi gızı Rukiye hanım, Atatürk’ün manevi oğlu Abdülrehman, Atatürk’ün manevi kızları; Afet hanım, Nebile hanım, Sabiha hanım, Vasfiye hanım, vd.
Burada dikkat çeken bir nokta var. 1992 doğumlu henüz 16 yaşında Azerbaycan/ Bakü’de yaşayan bir kızımız, tutuyor boyundan çok daha yüksek bir konu üzerinde araştırıyor, değerlendiriyor ve “Atatürk’le Gönül Sohbetim” adıyla bir kitap yayınlıyor. Burada birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle teşekkür etmek, kutlamak, alkışlamak yeterli mi?. Bence değil..
Dileğimiz Pervanelerin sayısının artmasıdır. Atatürk sevgisi Türkiye’de olduğu: gibi, ülkemiz dışında da artmalı, yaygın hale gelmelidir. Pervanenin yaptığı gibi,
Pervanenin Atatürk araştırmalarını kitaplaştırdığı gibi...
******
Pervane’nin dünyasındaki genişlik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yaşayan, buradan seslenen 1992 doğumlu bir kızımızdan, minik bir öğrenciden sözediyorum..
Kerimova Pervane Namıkgızı, dördüncü kitabı “Atatürkle Gönül Sohbetim”adlı kitabıyla yine dikkat çekti. Prof.Dr. Elçin İskenderzade’nin koordinatörlüğünde faaliyetlerini sürdüren Vektör Neşirlerevi yayınları arasında günyüzü gören, Atatürk’ü değişik yönleriyle anlatan bu kitap, 16 yaşında bir kız çocuğu tarafından yazılabilir mi?. Yayınlanabilir mi?, diye sormak doğal gibi görünebilir.
Benim tanıdığım, bildiğim ve yaradıcılık konusundaki üstünlüğüyle, böyle bir kitabı Pervane yazabilir, yayınlayabilir. İleriki yıllarda kendisinden çok daha geniş ve ciddi manada çalışma ve yayın beklediğimi, beklediğimizi burada kaydedelim.
Pervane/kitabının içine bir de mektup eklemiş. O’nun mektupları hep önemlilik taşır, anlam taşır ve getirdikleriyle üzerinde saatlerce düşünülmesi gerektiği gerçeğini ortaya koyar. Önce mektuptan satır örnekleri verelim:
PERVANE’NİN MEKTUBU
Muhterem İsa Kayacan
; Merhaba, nasılsınız?. Size yolladığım gözlerimin, kalbimin sıcaklığını, ifadesi mümkün olmayan muhabbetlerimi verdiğim bu kitap, sanırım Atatürk’ün mezarına goyduğum gül çelengidir. Neden yazdım bu kitabı?.
15 yıldır od-alev içinde yanan Garabağımızı azad görmek arzusu ile. Gerek Atatürk gele ki, benim gibi vatansız Garabağlılar, kendi yurdlarına-yavrularına dönsünler. Atatürk’ün yeniden cismani cahetten bu dünyaya gelmesi mümkünsüzse, 2 şey mümkündür: Atatürk’ün ruhuna dua etmek ve vatanı O’nun gibi sevmek!..
Bu onda Pervane Namıkgızı, İsa Kayacan’a harahat, dar ve başgasının evinden yok, Ağdamdan-ışıklı, ağ eyvanlı ve güllü bahçesi olan kendi dede yurdundan, evinden yazacag!.. Ve ona yazacak ki, İsa bey sakın dayanma, dur gel, bize sevincim, kalbimde o kadardır ki, kalbime sığmıyor, ondan size verim ki, o mutluluk size de nasib olsun!..
HER CUMA AKŞAMI
Her cuma akşamı dedemin ruhu evimize geliyor.
Hürmetli İsa Bey;
Ben bu kitabı yazandan sonra, bu ruhların içinde sanırım ki, Atatürk’ün de ruhu dolaşıyor. O’nun ellerini, saçlarıma tumar çeken, bana bakıp gülümseyen ve “gam yeme çocuk, inşallah Garabağ bizimdir” dediğini duyuyor, hissediyorum.
Muhterem İsa Kayacan;
Ben çok mutluyum ki, sizin gibi büyük bir insanla mektup arkadaşlığı ediyorum. Size kendimin ve babamın, annemin teşekkürlerini bildiriyorum. Cevablarınızı, mektuplarınızı, gazetelerinizi bekliyorum. Öpüyorug sİzi (Pervane Namıkgızı, Bakü, 23.05.2008).
Yazımızın sonunda, Pervane Namgıkgızi’nın “Atatürk’le Gönül Sohbetim” adlı kitabının sonunda yeralan Mustafa Kemal Atatürk ailesi, bölümünden birkaç
alıntı yaparak noktamızı koyalım:
-Ali Rıza efendi,
Zübeyde hanım,
Makbule Atadan.
Atatürk’ün sevdiği mahnılardan; Yemen Türküsü, Vardar Ovası, Çanakkale içinde, Yanık Ömer, Kırmızı gülün adı var, Alişimin kaşları gara, Câna rakibi handan edersin, Mani oluyor halimi, Nihansın diden, Olmaz ilaç vd.
Pervane’yi burada birkez daha kutluyor, O’nun gelecekte Azerbaycan’ın, Türk dünyasının, hatırı sayılır, aranılır ve alkışlanan bir kalem erbabı olacağı yönündeki inancımı belirtiyor, sevgiyle ve hasretle kucaklıyorum onu…
***
Bir kitap bir dergi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergiler, yayınlar. Bana gelmeye devam edenier. Bugün bir kitap, bir dergi var gündemimde. Bunlar:
.SESİNİ BANA VEREN ŞEHİR
Tamer Abuşoğlu’nun yeni şiir kitabı. Adı: Sesini Bana Veren Şehir. 44 sayfayla Zemge Yayınları arasında günyüzü görmüş. Gaziantep’ten seslenen Tamer Abusoğlu, şiirimizin önde gelen isimleri arasında yeralıyor. Şiirler, yer yer resimlerle zenginleştirilmiş.. Resimlerin imza sahibi: Mehmet Kara.
Bugüne kadar şiir ve inceleme dallarında 11 ayrı kitabı yayınlanan Tamer Abuşoğlu elimizdeki 12 nci kitabıyla da dikkat çeken şiirlerle okurlarının, sanat ve edebiyat dünyamızın karşısına çıkmış. O’nu bir kez daha kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. 40 ncı sayfadaki şiirden:
-Yüz yıllık bir uykunun koynunda,
Bütün düşlerini bana verdi,
Bu şehir..
Yaşamış ve yaşayacak,
Bütün ruhlar ben olmuşum..
Zaman rahminde,
Büyütürken bu şehri,
Beni bir kaba doldurmuşlar,
Ben Antep doğmuşum..
Tamer Abuşoğlu, kendine özgü konu seçimi ve anlatım biçimiyle, şiirimizin önemli km, taşlarından biridir..
.HER ŞEYE KARŞIN DERGİSİ
Kitap boyutunda, edebiyat, sanat, düşün dergisi olarak iki ayda bir yayınlanıyor. Musa Kırkayak tarafından yayınlanıyor. Ankara’nın önde gelen dergileri arasında yeralıyor. Elimizde Ocak-Şubat 2008 aylarına ait 5 nci sayısı var. Dergi eki olarak “Öykü ve şiir eki” veriliyor. Ayrıca, 1 Mart 1949 tarihinde onbeşgünde bir Orhan Veli Kanık tarafından yayınlanan ve o günlerde getirdiği önemli ve anlamlı sesle zihinlerimizde yeralan “Yaprak” gazetesinin 5 nci sayısı orijinal görüntüsüyle, şekliyle veriliyor. Her Şeye Karşın’ın sayfalarında imzası görülenlerden;
-Orhan Veli Kanık, Ömer Hayyam, Hasan Hüseyin, Tarık Dursun K.Cemal Süreyya, Turgut Uyar, Necati Cumalı, Zeki Müren, Müge Senöz, Keriman Altay, Aynur Uluç, Ayşe Tural, Gizem Türkmen, Aykut İşler, Asuman Yalçıner. vd.
Rahmetli Zeki Müren’in “Kazancı Yokuşu” adlı, başlıklı şiiri “Bıldırcın Yağmurları” adlı kitabından alınmış. İki bölümü bu şiirin:
-Paris sokaklarında sabaha karşı,
Çöp tenekelerinden aşk dökülür..
-Aşıklar balık kılçıklarında ölür..
-0 yokuş, baharda da ıslaktır, güzdede..
Kayan kendi ayağın,
-Düştüğün kendi kaldırımın..
Ve “Yaprak” Gazetesinden: “Sanatkâr da, tıpkı öteki insanlar gibi, duygularını, düşüncelerini çevresinden ediniyor. Onun ayırdedici özelliği bu duyguları düşünceleri, yazması, yaymasıdır” (Melih Cevdet Andak, Yaprak Gazetesi, 01 Mart 1949, S:5 -İstanbul)
***
Azerbaycan’dan Türk Dünyası Şiir Antolojisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bulunan, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisi yayınlarının 52 ncisi olarak günyüzü gören bir yayın var elimizde, gündemimizde.
Adı: Türk Dünyası Şiir Antolojisi.
Proje Genel Koordinatörü: Zakir Ferecov. Azerbaycan Abşeron Valisi.
Yayına hazırlayan: Prof. Dr.Elçin İsgenderzade. Türkiye Türkçesine aktaranlar; Prof. Dr.Elçin İsgenderzade, Fatma Akpınar, Seriye Gündoğdu, Ceyhun Uğur, Kalsın Kadirhacıyev, Figen Dilek, Oktay Hacımusalı, Ekrem Arıkoğlu.
Antolojinin ilk sayfasında, “Azerbaycan’ın umumi lideri Haydar Aliyev’in anısına” kadirbilirliği cümlesi var.
Türkiye’den, Abdullah Satoğlu’yla başlıyor Antoloji. Sonraki isimler Abdülkadir Budak, Adnan Özer şeklinde devam ediyor. Ahmet Haşim, Ahmet Muhip Dranas, Ali Akbaş, Bekir Sıtkı Erdoğan, Bülent Ecevit, Cahide Ulaş, Cahit Külebi, Cahit Sıtkı Tarancı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gültekin Samanoğlu, İsa Kayacan, Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Akif Ersoy, Melahat Ecevit, Metin Turan, Nail Tan, Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı, Yavuz Bülent Bakiler, Hayrettin İvgin, Ziya Gökalp, şeklinde devam ediyor.
Azerbaycan, Altay, Başkurt, Batı Trakya, Bulgaristan, Çuvaş, Gagavuz, Hakas, Irak, İran, Karaçay, Karakalpak, Kazakistan, Kuzey Kıbris, Kırgızistan, Kosova, Kırımtatar, Kumuk, Nogay, Özbekistan, Romanya, Tatar şairleri var.
Genelde, şairlerin ikişer şiiri serpiştirilmiş sayfalara. Azerbaycan şairleri, Abbas Abdulla’yla başlıyor. Adil Mirseyid, Bahtiyar Vah abzade şeklinde devam ediyor.. Bahtiyar Vahabzade’nin “Annem öldü mü?” başlıklı şiirinden:
-Ne hız ellerini üzdün dünyadan,
Balanı tek koyup nereye gittin?,
Nasıl yok oluyormuş bir anda insan,?
Sanki bu dünyada hiç yok imişsin..
“Uykun şirin olsun” diyerdin bana,
“Uykun şirin olsun” deyim mi sana?,
Gerek ben basına dönüm dolanım,
Beni hayat için hep uyutanım..
Azerbaycan şairleri; Ekber Koşalı, Elçin İskenderzade, Elisemit Kür, İlham Kahraman, Memmed Araz, Oktay Hacımusalı, Resmiyye Sabir, Sabir Rüstemhanlı, Şahmar Ekberzade, Vakif Bayatlı Oder, Vakif Samedoğlu, Zelimhanb Yakub, şeklinde sıralanıyor
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’da 151-153 ncü sayfalarda yeralmış, “Ben onlardan değilim kız- Artık, Anlayamadım, Darıldı kalbim” adlı şiirleriyle. Tatar şairlerinden Razil Veliyev’in 425 nci sayfadaki “Hayatın aslı” adlı, başlıklı şiirinden;
Ne yaz, ne güz yeryüzünde,
Tabiatın yeni mevsimi..
Unuttular kuşlar ötmeyi,
Bir şeyler bekleyen rüzgâr da kesildi..
432 sayfalık, cildli “Türk Dünyası Şiir Antolojisi” nin Türkiye Türkçesinde yayınlanşını gerçekleştirdiği için Prof.Dr.Elçin Isgenderzade ve çalışma arkadaşlarını kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Mogan Şiir Akşamları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana gelen kitap, dergi ve öteki yayınlar, genelde üç ayrı noktadan ulaşıyor.
Birincisi, şairi, yazarı tarafından postayla gönderilerek, ikincisi elden verilerek, üçüncüsü birileri aracılığıyla ulaştırılarak.
Bu genel gelişler arasında yeralan kitap, dergi gibi yayınlar için, “yazayım mı? yazmıyayım mı?” diye düşündüklerim, sonunda karar verdiklerim olur.
“Mogan Şiir Akşamları(2008)” adlı kitap-Antoloji, bu yayının hazırlayıcısı Mehmet Nuri Parmaksız tarafından bana ulaştırıldı.. Birkaç satırla, bir kaç cümleyle yazıp-yazmama konusunda tereddüt geçirdim.. Tereddüt geçirişimin nedenleri vardı?
Sonra karar verdim, sayfalarında gezip, birkaç satırla ortaya koymak istediğim tespitler şöyle:
MOGAN ŞİİR AKŞAMLARI
Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde “Mogan’dan”, “Mogan’daki güzellikler” den söz edilir, Şimdi de “Mogan Şiir Akşamları” ndan sözediliyor.
İlki 26 Ağustos 2005 tarihinde gerçekleştirilmiş,
İkincisi: 27 Mart 2006 tarihinde,
Üçüncüsü: 08 Haziran 2006 tarihinde,
Dördüncüsü: 27 Haziran 2007 tarihinde,
Beşincisi: 03 Haziran 2007 tarihinde,
Altıncısı: 03 Haziran 2008 tarihinde,
Gerçekleştirilmiş. Gerçekleştirildi diyemiyorum.. Çünkü bu programların hiçbirinin içinde yaralmam için çağrıda bulunan olmadı.. Demek ki gerek duyulmadı!..
Mogan Şiir Akşamları Şiir Dinletilerine bazen 5, bazen.13-14, bazen değişik sayılarda şair çağrılmış. Bu progmların gerçekleştirilişinde, Gölbaşı Belediye Başkanı A.Nasır Haşlak’ın payının büyük olduğu anlaşılıyor.
2005, 2006, 2007, 2008 yıllarında (bazı yıllar yıl içinde iki kez) gerçekleştirilen programlara katılan şairlerin şiirleri, biyografileri yer yer de fotoğrafları, yer alıyor, Mehmet Nuri Parmaksız tarafından hazırlanıp 172 sayfayla Gölbaşı Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü gören kitap içinde, antoloji içinde.
Bu arada, Mehmet Nuri Parmaksız imzasıyla; birkaç söz, Şiir nedir? şair kimdir?, başlıkları altında açıklamalarda bulunulmuş, ortaya konulan görüşlerle yol gösterilmeye çalışılmış.
Gölbaşı Belediye Başkanı A.Nasır Haşlak’ın arka kapakta bir fotoğrafı, “Mogan Şiir Akşamları” yla ilgili görüşleri var. Başkan Haşlak görüşlerinin bir yerinde;
-”Günümüzde ise şiir, hem konu hem de şekil itibariyle çok fazla çeşitlilik göstermektedir. Osmanlıdaki gibi din, ahlak ve hakiki aşk konularında yazan şairlerimiz olduğu gibi toplumsal olayları şiire konu eden nice şairlerimizde mevcuttur.” diyor.
Şeref Taşlıova’nın, kitabın 38 nci sayfasında yeralan “Gönder” başlıklı şiirinden:
-Hasret mektubunu yazdığın zaman,
Sitem etme selamını hoş gönder,
Yanıyor yüreğim, halim pek yaman,
İster dolu, ister isen boş gönder..
Mogan Şiir Akşamlarına katılanlara selamlıyor, bu organizasyonda emeği geçenleri kutluyorum efendim.
***
Sabahat Gümüş’ün şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sabahat Gümüş Burdur’da yaşayan şairelerimizden biri.
Eğitim camiamızın öndegelen isim ve imzalarından, yıllarca hizmet ettiği, binlerce öğrenci yetiştirdiği
Eğitim alanımızdan, camiamızdan emekli olarak ayrılmış. Ama gözü, gönlü hep eğitimle ilgili etkinlik, faaliyet ve gelişmelerde.
Hatta yazdığı şiirlerinden, yazılarında eğitim konusu sıklıkla ve heyecanla işleniyor, Burdur’la ilgili şiirleri de çoğunlukta. Sevgiyi, toplumsal barışı da gözardı etmiyor Sabahat Gümüş.
O’nun şiirlerinde heyecan var. O’nun şiirlerinde yapıcılık, zemin yükseltilişiyle ilgili duygular var. Çevresinde olup-bitenler karşısında etkilenip kalem kağıda sarılan duygu bütünlüğü var.
Öncelikle, kendi mesleğiyle “öğretmenim” adlı şiiriyle neler söylüyor kısaca bakalım:
-Türkiye’nin her köşesinde,
Bayrağımın dalgalandığı yerde..
Görevini yapar, çalışırsın,
Benim asil öğretmenim..
Mesleklerin en yücesisin öğretmenim..
Sonra Sabahat hocanım, eğitimin bütünlüğünden, mesleklerin sahipleri olanlarında öğretmenler tarafından yetiştirildiğinden, Cumhuriyet ilkeleriyle, vatan millet sevgisini öğrencilere bildirenin de öğretmen olduğundan sözediyor uzun uzadıya.
Burdur tutkusu bir başkadır Sabahat Gümüş, hocanımın. Şiir başlıklarında bile içten gelen duyguların sıcaklığı vardır. “Burdur’um” ve “Beni sensiz bırakma Burdur’um” başlıkları altındaki mısralarıyla, Burdur bütünlüğü içinde çıkar karşımıza.
Birinci şiirden, yani” Burdur’um” dan;
-Çiçeğinin rengini gülden,
Yaprağının yeşilini bülbülden,
Gönül yarasını hüsrandan,
Adını tarihten alan,
Göller yöresi Burdur’um...
Yine Burdur için ortaya konulan duygulardan. Sayfalara aktarılan duygulardan ve “Beni sensiz bırakma Burdur’um” dan bir bölüm nakledelim efendim. Buyrun:
-Turizme açık İnsuyu Mağaranla,
Türkiye’nin en’derin, en temiz Salda’nla,
Sagalassos antik kentin güzelliklerinle,
Beni sensiz bırakma Burdur’um...
Ve arkasından bir sevda şiiriyle karşımıza çıkar Sabahat Gümüş.
Adında da vardır Sevda, sevdalanma. “Sevdamızı götürdüler” başlığı altındaki şiirinin girişinde şöyle seslenmektedir;
-Bulutlar, yas tutuyor şimdi,
Yıldızlar birer birer silinmiş. ‘
Yıldırımlar çakıyor gökyüzünde..
Tabuta yükleyip, sevdamızı götürdüler,
Sessiz-sedasız karayere gömdüler...
Vefatla, ölümle bir ayrılış var burada. Yarım kalan sevdanın anlatımı var burada.
Tebriklerimi sunuyorum Sabahat hocanım, tebriklerimi sunuyorum.
 

18 Haziran 2008 Çarşamba

 
Cengiz Aytmatov da dünyasını değiştirdi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerilerin bir sözü var:
Vefat edenler için, “dünyasını değiştirdi” diyorlar.
Çok doğru ve yerinde bir ifade ediş, anlatım biçimi.
Türk dünyasının bilge yazarı; Beyaz perdeye aktarılan Selvi Boylum Al Yazmalım, sonra, Gün Uzar Yüzyıl Olur, Toprak Ana, Cemile gibi onlarca eserin yazarı, eserleri 154 dile çevrilen insanın kendi özüne yabancılaşması neticesinde ve kültürel hafızasını kaybetmesini, zihni yönden köleleşmesini eserlerinde “mankurtizm” kavramıyla çarpıcı bir şekilde açıklayan, ayrıca, Beyaz Gemi, Cengiz Han’a Küsen Bulut, Dişi Kurdun Rüyaları adlı romanlarıyla da dikkat çeken Cengiz Aytmatov için Türk dünyası ağlıyor.
Kırgızistan’ın ünlü yazarı Cengiz Aytmatov’un geçen yıl (2007) Elazığ’da katıldığı “Hazar Akşamları” şiir programlarında aynı salonda ve ortamda bulundum.. Üç ayrı kitabını imzalama lütfunda, nezaketinde bulundu rahmetli. Elazığ’da gördüğü ilgi karşısında çok sevinmiş, mutlu olmuştu. Aldığı ödüller yanında, Elazığ Belediye Meclisince verilen karar gereği adının bir parka verilişi O’nu çok mutlu etmişti. Konuşmalarından bu anlaşılıyordu, görülüyordu.
Dünyaca bilinen, tanınan Kırgızistan’ın ünlü yazarı ve devlet adamı Cengiz Aytmatov, tedavi gördüğü Almanya’nın Nürnberg kantinde 10 Haziran 2008 tarihinde akşam saatlerinde vefat etti. 14 Haziran 2008 tarihinde Kırgızistan’da, Devlet Başkanlığı kararnamesiyle bir günlük yas ilan edildi. Aytmatov için Başkent Bişkek’de düzenlenen cenaze törenine binler katıldı.
Cengiz Aytmatov’un naaşı daha sonra Bişkek yakınlarındaki Çon-Arık köyünde bulunan “Ata-Beyit” anıt mezarında babası Törekul Aytmatov’un yanında toprağa verildi.
CENGİZ AYTMATOV
Kırgızistan’ın Talas eyaletine bağlı Şeker köyünde 1928 yılında doğdu. Babası Törekul’un görevi nedeniyle bir süre Moskova’da eğitim gördü. Babası Stalin döneminde kurşuna dizilen, annesi ve üç kardeşiyle yeniden, Şeker köyüne dönen ve bu sırada amcası da Stalin yönetimince öldürülen Aytmatov, sığındığı babaannesi Ayımkan hanım ve halası Karakız’dan eski Kırgız efsanelerini, masallarını ve halk türkülerini dinledi. Bunlardan etkilendi. Eserlerinde bu efsanelerden, halk kültüründen sıkça yer verdi. Babaannesi ve halası için, “beni yeniden doğuran iki insan” diye bahsetti. Sonraki yıllarda, katiplik, postacılık ve vergi memurluğu yaptı. Vatandaşları ve kurumları yakından tanıma fırsatı buldu.
Kırgızistan’da Üniversite eğitiminin ardından yazılar kaleme almaya, yayınlamaya başladı. Moskova’daki Yüksek Edebiyat kurslarına kabul edildi. “Cemile” adlı eseri 1958 yılında Novy Mir dergisinde yayınlandı.
Cengiz Aytmatov birbiri ardına ödüller almaya başladı. Bunlardan birkaçı; “Lenin Edebiyat Ödülü”, “Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü” şeklinde sıralandı. Aytmatov aynı yıl (1968) Kırgızistan’ın “milli yazarı” seçildi.
Hikâyecilikten roman yazarlığına kayan Cengiz Aytmatov’un ilk romanı “Toprak Ana” 1963 yılında yayınlandı. Sonra, “Elveda Gülsarı”, Kızıl Elma, Oğulla Buluşma, Beyaz Gemi eserleri peşpeşe yayınlandı.
“Fuji-Yama”, Sultanmurat, Deniz Kıyısında koşan Ala köpek, Dişi Kurdun rüyaları adlı eserleriyle, yerelden evrenselliği uzanan bir yazar olarak tanınan, Sovyetler Birliği dağılmadan önce Gorbaçov’un beş danışmanından biri olan Cengiz Aytmatov’un, Nobel Ödülüne aday gösterilmesi için, Türkiye’de, Atatürk, Kültür ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof.Dr.Sadık Tural başkanlığında oluşturulan “Cengiz Aytmatov için Nobel Komitesi” hazırlık çalışmalarını sürdürüyordu.
Cengiz Aytmatov, edebi çalışmalarının yanında; 15 yıl Avrupa’da SSCB ve Kırgızistan’ın Büyükelçiliğini başarıyla yürüttü. Avrupa Birliği, NATO, UNESCO ve Benelüks ülkelerinde görev yaptı.
GÜNÜN YORUMLARI:
1.
Burdur Araştırmacı Yazarlar ve Şairler Derneği’nde tanıdığım Prof. Dr. İsa Kayacan, sanata bakışıyla örnek aldığım, imrendiğim bir insan ve Türk edebiyatının sanat güneşi’dir. O, geniş edebiyat kültürüyle kâğıt ve kalemini, daktilo ve bilgisayarını arkadaş edinen dürüst, çalışkan, sanata bakış açısı çok geniş ve zengin olan saygın, özgüven sahibi, dost canlısı “ulu bir çınar” dır.
O İsa Kayacan ki, Anadolu’yu adım-adım dolaşmış, büyük bir çevre edinmiş, bu nezih çevreyi korumasını bilmiş ve Türkiye’de yazmadığı gazete ve dergi kalmamıştır.
Çok ödüllü olan İsa Kayacan, ilimiz Burdur Halk Kütüphanesiyle, Derneğimize sayısız kitap kazandırmış, ilimiz şairleri ve yazarlarının şiir ve yazılarını başka gazetelerde yayınlayıp, bizlerin tanıtılmasına öncülük etmiştir.
İsa Kayacan’ın yazı dili “halk dili” olup, sade, akıcı, duru ve berraktır. Abartıya kaçmaz. Kalemini ustaca kullanır. Çok okur. İrdeler. Öz yazar, çok yazar. Birçok gazeteci, şair, yazar ve araştırmacının yetişmesinde emeği geçmiştir.
Kendisiyle ne denli övünsek azdır. O, Derneğimizin “Onursal Başkanıdır” (Sabahat Gümüş, 13.06.2008-Burdur)
2. Ülkemizin yarınlara dinç, dinamik ve gururla taşınması için mutlaka Prof. Dr. İsa Kayacan gibi yazar ve çizer insanlara ihtiyacı vardır. (Nejat Taşkın, 13.06.2008, İstanbul)
3. Üstat Prof. Dr. İsa Kayacan, yaşayan insanların en sevgili ve en değerli olanlarından biridir. (Mustafa Nevruz Sınacı, Anayurt Gazetesi, Ankara, 16.06.2008)
***
Atatürk ve Celal Bayar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Atatürk ve Celal Bayar isimleri, geçmişimizin, tarihimizin içinden gelen, sevgi ve saygının birleştiği, isimleştirildiği büyüklerimiz. Ülkemiz, varlığımız bütünlüğü içinde yeralan iki devlet adamı, önder.. Lider..
Merkezi Ankara’da bulunan Kemalist Atılım Birliğince unutulan gerçeklerin ışığında “Atatürk ve Celal Bayar” isimli kitabın yayını geçtiğimiz yıllardan birinde gerçekleştirilmiş..
“Atatürk ve Celal Bayar” konulu bir panel düzenlenmiş ve bu panele sunulan bildiriler 134 sayfayla kitap haline getirilerek günyüzü görmüş, günyüzüne çıkarılmış.
Kemalist Atılım Birliği hakkında bilgi verilmiş kitabın ilk sayfalarından birinde. Bu konu üzerine yeniden döneceğim:
Kemalist Atılım Birliği Genel Başkanı Mete İzzet Özcanoğlu’nun açılış konuşması ve “Muasır Medeniyet bugün İçin Fikri Özgürlük ve Demokrasiyle özdeş” başlıklı bildirisi.
Sonra Dr. Nilüfer Gürsoy’un “Atatürk ve Babam Celal Bayar” başlıklı konuşması bildirisi. İki oturum halinde gerçekleştirilmiş panel. Prof. Dr. Orhan Morgil ve Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali oturum başkanları olarak görülüyorlar.
Prof. Dr. Anıl Çeçen, Mehmet Arif Demirer, Prof. Dr. Atilla Tayla, konuşmacılar arasında yeralıyorlar.
Elimizdeki kitap, Mayıs 2008 içerisinde Devlet Konukevinde, Celal Bayar’ın 125. yaş günü nedeniyle düzenlenen panelde bize ulaşmıştı.
Panelistlerin konuşmalarından;
1- Bugün hayatımın en heyecanlı konuşmalarından birini yapmakta olduğumun farkındayım. Biri asırların yetiştirdiği büyük deha, ölümsüz Atatürk. Diğeri babam, Atatürk’ün amaçlarına gönül vermiş, yakın tarihimize damgasını vurmuş bir kişi. (Dr. Nilüfer Gürsoy)
2- Celal Bayar ölünceye kadar, Türkiye’deki gelişmeleri, hatta dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip etti. (Prof.Dr.Orhan Morgil),
3- Bugün genç nesiller Celal Bayar’ı, Mahmut Celal Beyi ne kadar tanımaktadır?.Onun ötesinde sağ kesimde, simge olmakla ve simgeliğini yaşamının sonuna kadar sürdürmekle birlikte, kısmen rahmetli Adnan Menderes popülizminin gölgelediği bir Celal Bayar var, (Dr.Mehmet Atay)
4- Atatürk ve Bayar, kurtuluş savaşında, Cumhuriyetin ilk yıllarında ve sonraki dönemlerde beraber olmuşlardır (Prof.Dr.Anıl Çeçen),
5- Bayar’ın 48 sayfalık programında “şef” sözcüğü 38 kez geçiyor. Şef, yani Atatürk. Bütünleşmişler çünkü. İki insan, adeta bir insan gibi olmuşlar (Mehmet Arif Demirer),
6- Şahsi görüşüm, Türkiye’nin Atatürk’e, Atatürk’ün Celal Bayar’cı bir yorumuna ihtiyacı olduğudur. (Prof.Dr.Atilla Yayla).
.KEMALİST ATILIM BİRLİĞİ HAKKINDA
Kitabın 8 ve 9 ncu sayfalarında Kemalist Atılım Birliği hakkında bilgiler var. Burada cümleler kapalı geçilmiş. Kurucuları arasında kimler yeralıyor?. Gerçekleştirilen onlarca etkinliğin altında kimin, kimlerin imzası var?.
“Atatürk Orman Çiftliği yağmasının durdurulması” çalışmalarını kim veya kimler yürüttü. Bir dönem Ankara çıkışlı kuruluşların başında yeralan Kemalist Atılım Birliğinin lokomatif hizmetkârları kimlerdi?.
Bu kuruluşun genel başkanlığını başarıyla yürüten ve pek çok taşın altına elini koyan, Çankaya ve öteki makamlara başvuru yağmurunu tutan, basın toplantıları düzenleyen, tehditler alan, sözde kaza sonucu aramızdan ayrılan Dr.Sami Ateş’in ismi neden kayıtlarda tekrarlanmıyor?.
Ogünün etkili ve yetkili makamlarından Kemalist Atılım Birliğinin hangi yöneticileri tehdit aldı?.. Biliniyor mu?. Bir Dr.Sami Ateş başta olmak üzere, Enver Tuncalp, Mustafa. Ceylan, İsa Kayacan ve Güzide Taranoğlu’nun isimleri neden hatırlanmıyor?...
***
Seğmenler ve Mustafa Kemal
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Seğmenlik..Seymenlik..Seğmenlerimiz, seymenlerimiz. Ankara’nın seymenlerle: seğmenlerle bütünleşmesi.
Gittikleri yerlerde kendi kültürlerini koruyan ve geliştiren Oğuz Türkleri, yerleştikleri Ankara ve çevresinde de adet, gelenek ve göreneklerini yaşatmışlardır. Bu geleneklerinden biri de “Seymenlik geleneği”dir, Seğmen ve Seğmenliktir.
21. yüzyıla beş milyonluk nüfusla giren başkent Ankara’da seğmenlik geleneği bugün bazı dernekler-kulüpler tarafından, daha doğrusu bu kuruluşların çatısı altında yaşatılmaktadır.
Efe-Efelik, mecazi anlamda men, cesur, kahraman, cesur insan anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. Efeler fenalıktan kaçınan, iyiliği ve yardımı seven, kahraman, gözüpek, men ve fedakar insanlardır.
Efeler arasında, kendisini en fazla sevdirip saydıranlara “Efe başı” denilmektedir. Efe başları, efeleri düzenler ve idare ederler.
Ege bölgesindeki efelere Zeybek, Orta Anadolu ve özellikle Ankara efelerine de “Seymen” adı verilmektedir. Efelerin milli günlerde, düğünlerde atlı ve yaya olarak biraraya gelmelerine “Seymen Alayı Düzülmesi” denilmektedir. Seymen düzülmeyi yalnız Ankara efeleri anane olarak saklamış, muhafaza etmişlerdir. Çünkü bütün Ankara köyleri Oğuz boylarıyla doludur.
Seymen düzülme adeti beş on kişiye ait bir topluluk değil, Orta Anadolu Türklerinin müşterek bir galeyanıdır.
Ankara’da “Seymen” efe, yiğit ruhlu ve atlı manasında kullanılmaktadır. Zeybek kelimesi Seğmen kelimesiyle alakalıdır, içiçedir. Seymen düzüleceği zaman, Efeler kahvesi önüne sancak dikilir. Bu bayrak Seymen alayının kurulmasına işarettir. Eski Türklerde otağ önüne tuğ ve sancak dikerlerdi. Mustafa Kemal’in Ankara’ya geleceği günün sabahı da sancak dikildi. 0 zaman Efeler kahvesi Ulucanlar’a giden yolun üzerinde bulunan Sarı Ahmed’in kahvesi idi.
Davulcuların arkasında, en iri yapılı bir efe, Seymen alayının bayrağını taşır. Seymen başı elindeki kılıcı araşıra havaya kaldırır, “Deh, doh”diye bağırır. Arkasından bütün seymenler gür ve kalın bir sesle “doh doh”diyerek caddeleri inletirler.. ve şu dörtlük aklımıza gelir:
-Doh doh diyerek misket oynarken,
Hüdayda diyerek türkü söylerken,
Dizini erkekçe yere vurdukça,
Şahlanır Seymenler misket oynarken..
.MUSTAFA KEMAL ANKARA’DA
Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal (Atatürk) yanında arkadaşları olduğu halde, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü saat 15.30’da Ankara’ya ulaştılar. Hiç bir devlet otoritesi kalmamış Ankara’da, o günün Ankarasında Dikmen Kızıl yokuşa binlerce atlı ve yaya Seymeni geldi. Ulucanlardaki Sarı Ahmed’in kahvesi önüne sancak dikildi.
Seymenler, zeybekler, esnaf temsilcileri, öğrenciler binlerce Ankara’lı tek ses, tek yürek Mustafa Kemal’i (Atatürk’ü) karşıladı ve alkışladı. “Yaşa varol” diye bağırdılar. Yollarda kurbanlar kesildi, milli oyunlar oynandı. Bu karşılama Ata’yı çok duygulandırmıştı. Mustafa Kemal bu koçyiğitlere sert bir sesle;
“Merhaba efeler, diye, yüksek sesle selamladı. Efeler hep bir ağızdan;
- Sağol paşa hazretleri,
- Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz?, Efeler hep bir ağızdan;
- Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik, diye cevap verdiler.
Mustafa Kemal, “Fikrinizde sabit misiniz?” diye sordu. Tekrar bağırdılar; “And olsun”.. Mustafa Kemal’in gözleri yaşararak “Varolun yiğitler” diye selâmladı..
***
Vektör Neşirlerevi’nden üç ayrı kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gelenler, getirilenler..Gönderilenler, bunların içinden seçip değerlendirdiklerimiz, sayfalarında yaptığımız gezintiler.
Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’den, Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocanın bize ulaştırdığı kitap paketinden, kitap demetinden seçtiklerimiz. Buyrun;
SEVGİMİN UFUKLARI
Vasif Halgsever’in 192 sayfalık şiir kitabı. Vektör Neşirlerevi yayınları arasında, Bakü’de okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle buluşmuş buluşturulmuş.
Kitabın redaktoru: Prof. Dr. Elçin İskenderzade. Vektör Beynelhalg İlm Merkezinin Başkanı Prof. Dr.Elçin İskenderzade’nin sunuşu, önsözü dikkat çekiyor kitabın ilk sayfalarında.
Elçin hoca, sunuşunun bir yerinde; “Kitapda yeralmış birbirinden güzel gazeller söylediğimiz, milli vatandaşlık, dini-felsefi, Garabağ ızdıraplı ve bu kimi mısralar derinlemesine-üzüntülere, düşüncelere garg edilmiş okuyucu için çok büyük bir süpriz olarak karşımıza çıkıyor” diyor.
Şiirlerin altlarında yazılış, kaleme alınış yılları var. Sayfa 51’deki “Işık ve karanlıklar” başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
-Gecenin bağrına batıp ışıklar,
Karanlıklar buna ta alışıktır,
Geceler ne kadar güzel olsada,
Işıklar onlara bir yaraşıkdır.
Şimdi bir başka Vektör Neşirlerevi yayınına dönelim, gözatalım, kulak verelim.
AVTOPORTRET-A SELP-P0RTRAIT
Şiirler. Elçin İskenderzade imzasının taşıyıcısı bu yayın, bu kitap. İngiliz diline çeviren: Sevil Gülten. 221 sayfa. Redaktorlar: Prof.Dr.Nizami Ceferov, Prof.Dr.Satyam S.Moorty.
Kitap içinde, bir sayfada veya metin -şiir-şiirler ne kadar sürmüşse Azeri Türkçesiyle arkasından İngiliz diline çevrilmiş şekliyle sayfalardaki yerlerinden seslenerek okurlarının karşısına çıkılıyor, çıkılmış efendim.
1989 yılında kaleme alınmış ve 18 nci sayfada yeralan “Güzelim” adlı şiirin ilk dörtlüğü, ilk bölümü:
- Ömür bir facia dramı idi,
Her sevgi gönlümün ilhamı idi,
Bu dünya bir bayram akgamı idi,
Sen de bakdın, ben de baktım, güzelim!..
Ve bu kitabın arkasından, yine Vektör Neşirlerevi kitapları, yayınları arasında günyüzü görmüş, bir başka kitap-bir başka yayın:
ATEŞ ÇEMBERİ
Mehmet Ömer Kazancı’nın 74 sayfalık şiir kitabı. Vektör Neşirlerevi yayını olarak şekillenmiş, basılmış, yayınlanmış.
Dr. Mehmet Ömer Kazancı, serbest tarzdaki şiirleriyle dikkat çekiyor. Bunlardan 34 ncü sayfada yeralan “Kaygı” başlıklı şiir efendim. Okuyalım:
-Her zaman,
Tabanca gibi taşıdım,
Ölümü belimde ben..
Beni ölüm değildir düşündüren,
Ben öldükten sonra sen,
Kimlere kalacaksın?.
Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocamızı, bunca yayının ortaya konuluşu nedeniyle kutluyorum...
***
Murat Duman “Kitaplı” oldu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllardır duyduklarımız, şakalaşıp sonra düşündüklerimiz arasında, Ankara’lı şairlerimizden Murat Duman’ın yayınlanmış kitabı olmadığı için “kitapsız şair” olarak takdim edilmesi, anlatılması, tanıtılması gibi genel görüntü sona erdi artık.
Çünkü Murat’ Duman’ın 224 sayfalık “Aşkın Düğümü” adlı şiir kitabı Kültür Ajans yayınları arasında günyüzü gördü.
Hazırlanış ve yayınlanışında, kademe kademe izleme olanağı bulduğum, fırsatını yaşadığım kitabın yayınlanması aşamasında, Murat Duman’ın oldukça heyecanlı olduğunu görünce, “Her kitap bir doğumdur” şeklindeki sözümün ne kadar doğru olduğunu yakından yaşadım.
AŞKIN DÜĞÜMÜ
Hayrettin ivgin, İsa Kayacan, Aşık Şeref Taşlıova, Osman Nuri Sezer, Mustafa Ceylan imzalarıyla bir “sunuşlar” zincirlemesi yapılmış. Belirtilen isim ve imzalar, Murat Duman’ın şiirleri, sanat ve edebiyat dünyamızdaki yeri gibi özellikleri ve güzellikleri üzerinde durarak, görüşlerini ortaya koymuşlar, buradan da sayfalara aktarılmış anlatım ve değerlendirmeler.
Gördük ki, Murat Duman sanat ve edebiyat alanımızda önemli mesafeler almış.
Aldığını da yakınen görenlerden, tanık olanlardan biriyim.
Sayfa 13 de, “Aciz Kalbin Feryadı” adlı, başlıklı şiir var. Murat Duman’ın konu seçimindeki rahatlığını, mısralar arasındaki uyumunu, kolay anlaşılır olan şiirlerinin genel görüntüsünü sezmemek, hissetmekek, farkına varmamak mümkün değildir. Şu mısralara bakalım 13. sayfadan:
- Sevgi dolu şu kalbin zümrüt tepelerini,
İrfan ile fethedip huzurlu olmak gerek.
Ruhuna düşman olan, günah cephelerini,
Her zaman tövbe edip, kendine gelmek gerek..
Murat Duman, şiirde geldiği noktadan, daha ilerilere, başarı noktalarının doruklarına doğru emin adımlarla ilerlemektedir. Gelecek yıllarda görülecektir ki, şiirlerini dinlendirerek yoluna devam eden, okuma alışkanlığını kesiksiz sürdüren Murat Duman’ın, zaman-yıl itibariyle önünde bulunanlardan, onların ortaya koyduklarından yararlanma alışkanlığını, mütavazılığını sürdüreceği yönündeki inancımı kaydederek diyorum ki;
- Murat Duman, yavaş, kendinden emin adımlarla yürüyen, yürüyebilen, zirveyi gördüğü halde, hedefi oralara varmak olduğu halde, bulunduğu noktayla ilgili yorumları anlatımları, kendisinin geleceği hakkında bilgi vermektedir, adres göstermektedir.
Şiirlerin bazılarının isimleri:
- Adını unuttum, ağlayan güzel, Akdeniz’in incisi, Ankara’ya kar yağmış, aşkla oyun olmaz, bayrağım, başka Türkiye yok, garibin sofrası, ilminle sana yöneldim, kaşlarını çatan yar, oğluma mektup, olmaya geldik, riyakâr, rüşvet, sabır taşı, vd.
Murat Duman’ın “Aşkın Düğümü” adlı kitabının 210 ncu sayfasında yeralan şiirin başlığı, “Yolun açık olsun” Buradan bir dörtlük
- Sevda pınarından taşsaydın keşke / Gurur cephesinden düşseydin keşke, / Kin ile nefreti aşsaydın keşke, / Yolun açık olsun, git güle güle..
Murat Duman’ı bu ilk kitabından, yeni kitabından dolayı kutluyor, tebriklerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim..
***
Azerbaycan’dan üç kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Elçin İskenderzade hoca, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gönderdiği, getirdiği Vektör Neşirlerevi yayını olarak günyüzü görmüş kitaplarla, kitaplığımızı zenginleştiriyor. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı yinelemek istiyorum efendim. Kitaplar sırasıyla:
ÖLÜMLERİN ÖTESİ
Ekber Goşalı dostumuzun, Vektör Neşirlerevi yayınları arasında günyüzü gören 134 sayfalık şiir kitabı.. Redaktorlar: Prof.Dr.Elçin İskenderzade, Namık Hacıheyderli. Şiir ve deyimlerden oluşan kitap sayfalarına doğru adım atalım;
Muharrem Gasımlı’nın bir sunuşu var dikkat çeken. “Dilimizin, ruhumuzun gayretkeşi” başlığının taşıyıcısı. Buranın bir yerinde;
- “İmzasını nice yıllardan beri nice hassaslıkla izlediğim ve hem ilmi-publisist, hem de poetik yazılarında yüreğinin bütün gücü ile vatançı, Türkçü, yurdcu olan Ekber Goşalı’nın karşınızdaki şiirleri kitabını okuyanda, dönüp dönüp duygulandım” deniyor.
Türkiye’den değişik şairlerin Ekber Ooşalı’yla ilgili yazdığı şiirler de dikkat çekiyor kitabın arka sayfalarında.
Ekber Goşalı’nın “Bu akşam”başlıklı bir şiiri var 97 nci sayfada. Bu şiirin ilk dörtlüğü efendim;
-Bulutları sacag attı denize / Bu akşam dağlara yağış yağacag / Ne dua eylesen yeter menzile / Tanrı gapilarını geniş açacag.
Ekber Goşalı, şiirlerinin altına, yazılış yerleri ve yıllarını da kaydetmiş. Şimdi ikinci kitabı Ekber Goşalı’nın.
ÖLÜ YUKUSU:
Yine Ekber Goşalı’nın Vektör Neşirlerevi yayınları arasında günyüzü görmüş bir başka kitabı. 74 sayfayla şekillenmiş. Yedi hikayesi var kitap içinde. Kitabın Redaktörleri: Prof.Dr.Elçin İskenderzade, Osman Enveroğlu. Dünya Genç Türk Yazarlar Birliğinin Başkanı olan Ekber Goşalı, şiirdeki başarısını, hikayede de göstermiş. Turhan Elişanoğlu’nun uzunca bir sunuşu, önsözü var. Burada, Ekber Goşalı’nın, çetin günlerin, çetin hayatın yazarı olduğu hatırlatılıyor. Hikayelerinin de hayatın çetin yolları üzerinde karşısına çıkanlarla şekillendiği, anlatılıp sayfalara aktarıldığı gerçeğinden hareket ediliyor.
ATİLLAYA MEKTUB
Vektör Neşirlerevi yayınlarının bir başkası. Atillaya Mektub, adının tayıcısı. Kitabın redaktörü Prof.Dr.Elçin İskenderzade, ressamı: Zeynel Beksaç (Kosova) olarak görülüyor. Kitabın şairi: Hafiz Hachalil.
Müllefin bir sunuşu var. Sonra şiirler başlıyor. Mani türünde anlatımları, dörtlükleri var Hafiz Hachalil’in. Kitabın 40 ncı sayfasında “Ekber Goşalı’ya” ithaf edilen şiirin bir bölümü;
- Bakıdan hay veren yok,
Bir ümid gönderen yok,
Burda er yok,eren yok,
Tebrizim...
Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocamızın bu yayın gayretlerini de kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim..
***
Mehmet Zeki Akdağ’dan üç kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin, sanat ve edebiyatımızın, gazeteciliğimizin içinde önemli noktalara gelmiş, ulaşmış, isim ve imzalar karşısında “şapka çıkarmak” diye bir söz, bir ifade vardır.. Hatırlarsınız.
Bu isim ve imzaların başında, İstanbul’da yaşayan Konya sevdalısı, Mehmet Zeki Akdağ gelmektedir.
Yenilerde üç kitabı ulaştı bana. Bu kitaplar sırasıyla;
BOŞA ÇİĞNEMEDİM YALAN DÜNYAYI
152 sayfalık şiir kitabı. Kitabın ilk sayfalarında, Mehmet Zeki Akdağ’la ilgili görüşleri olan, şair, yazar ve bilim adamlarının görüşlerinden bazı cümleler-özetler yeralmış. Bu isim ve imzalardan bazıları şunlar:
- Behçet Kemal Çağlar, Prof. Dr.Saim Sakaoğlu, Muzaffer Uyguner, Nejat Muallimoğlu, Ahmet Tufan Sentürk, Ferit Ragıp Tunçor, Ahmet Kabaklı, Gürbüz Azak, Prof. Dr.Ayhan 8ongar, H.Fethi Gözler, Dr.Vahap Kabahasanoğlu vd. 13 ncü sayfada başlayan, “Türkçenin Türkçesi “başlığı altındaki şiirden:
- Söz denizi, hem soğuktur, hem sıcak,
Büyülenmiş destanlarda dil Türkçem.
Yeni doğmuş türkülerin süsüdür.
Asırlardan sızdırılmış bal Türkçem..
Mehmet Zeki Akdağ, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla alkış toplayan, takdir toplayan önemli şair ve yazarlarımızdandır. O’nun anlatımı içine giren konular, şekil alır, renk alır, desen desen sayfalara sütunlara aktarılır. Buralardan bizimle selamlaşır.
GEÇENİM GÖZLERİ
Bir başka Mehmet Zeki Akdağ şiir kitabı. 182 sayfayla Göktepe Belediyesi Kültür Yayınlarının ilki olarak günyüzü görmüş. Şiirler var kitap içinde, sayfalarında.. Şöyle sesleniyor Mehmet Zeki Akdağ:
- Dükkânımız bilge gönül,
Vitrinimiz yoktur bizim,
Dili, duygumuzdan döktük,
Yüreğimiz paktır bizim..
Dili duru, anlatımı berrak, duygu zenginliği fazla anlatımlar içinde gördüğümüz Mehmet Zeki Akdağ, şiirimizin km. taşlarındandır.
ÖNCE ŞİİR VARDI
120 sayfalık Mehmet Zeki Akdağ şiir kitabı. Nejat Muallimoğlu’nun uzunca bir önsözü veya sunuşu var. Bir yerinde, “Mehmet Zeki Akdağ, kızgın tavada parlayıp hemen sönen alev misali bir şair değil. 0,45 sene evvel Türk şiirinin büyüklerinden Behçet Kemal Çağlar tarafından 45 sene evvel keşfedilmişti” deniyor. Sayfa 7O’deki “Karanlığın sesi” nden;
- Uçuverdi bugün ırak ellere,
Mutlu yuvamızdan anaç kuşum oy.
Bir gidiş gitti ki üpüryan kaldık,
Ağrısı göklere vuran başım oy..
1929 yılında Karaman ili Sarıveliler kazası Göktepe kasabasında doğan Mehmet Zeki Akdağ’in her üç kitabının belirli sayfalarında, önceki yıllarda kendisi ve eserleriyle ilgili yazanların görüşlerinden örnekler verdik.. Acaba, sayın Akdağ’in kitaplarıyla ilgili bendeniz yazmamış mıyım?.. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuy
 
 
  Bugün 21 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol